Kadınlar ve teknoloji
21. yüzyılın en büyük fırsatları ve meydan okumaları, dijitalleşme ve teknolojinin hızlı ilerleyişi ile şekilleniyor. Ancak, bu yeni dünyanın kapıları herkese eşit açılmıyor. Dünya Ekonomik Forumu’nun 2023 Cinsiyet Uçurumu Raporu’na göre, kadınlar hâlâ teknoloji alanında erkeklerden çok daha az temsil ediliyor. Küresel çapta teknoloji sektöründe çalışan kadın oranı sadece %28. Bu dengesiz tablo, geleceğin inşasında kadınların yerini sınırlıyor ve toplumsal cinsiyet eşitsizliğini derinleştiriyor. Bu veri, teknoloji sektöründeki cinsiyet uçurumunu gözler önüne seriyor ve kadınların dijital dünyanın sunduğu fırsatlardan yeterince yararlanamadığını gösteriyor.
Ancak, kadınlar, özellikle teknoloji ve STEM alanlarında kalıplaşmış toplumsal normlarla, önyargılarla ve yapısal engellerle karşı karşıya. Çalışmalar, teknoloji sektöründe kadınların %50’sinin erkek meslektaşlarına kıyasla daha fazla ayrımcılık ve dışlanma yaşadığını ortaya koyuyor. Cinsiyet temelli bu eşitsizliğin sonuçları yalnızca bireysel düzeyde kalmıyor; aynı zamanda ekonomik büyüme ve toplumsal kalkınmayı da olumsuz etkiliyor. Araştırmalar, kadınların teknoloji alanlarına daha fazla katılmasının, uzun vadede küresel ekonomiye önemli katkılar sağlayabileceğini ortaya koyuyor.
Bu anlamda özellikle genç kadınların teknoloji konusundaki bilgi ve kapasitelerini geliştirmeye yönelik eğitimlerin ve bu eğitimlere geniş çaplı erişimlerinin önemi büyük. Bu ürkütücü tablodan hareketle Birleşmiş Milletler Eğitim ve Araştırma Enstitüsü (UNITAR), UNITAR’a bağlı olarak faaliyetlerini sürdüren Yönetici ve Liderler İçin Uluslararası Eğitim Merkezi CIFAL Istanbul, Bahçeşehir Üniversitesi ve Yapı Kredi amaçlar için ortaklıklar sürdürülebilir kalkınma amacının güzel bir yansıması olarak “Teknolojide Fırsat Eşitliği” eğitim ve sertifika programını hayata geçirdiler.
On dört modül ve elli sekiz bölümden oluşan ve kadın ve teknoloji, yazılım geliştirme ve yaşam döngüsü, veri yönetimi ve raporlama, proje yönetimi, teknoloji trendleri, büyük veri gibi başlıklardan oluşan eğitim programı, 18-27 yaş grubunda olan genç kadınların teknoloji alanındaki kapasite gelişimlerine katkı sağlamak için oluşturuldu. Bu yaş grubunda ve ilgili alanda yetkinliklerini geliştirmek isteyen genç kadınların ücretsiz olarak katılabileceği programın sonunda koşulları yerine getiren katılımcılar UNITAR onaylı Teknolojide Fırsat Eşitliği Eğitimi sertifikası alarak iş hayatında daha donanımlı hale gelebiliyor.
UNITAR’ın kadının güçlendirilmesi kapsamındaki çalışmalarından biri olarak hayata geçen programın daha fazla genç kadına ulaşmasını sağlamak da çok kıymetli. Kadınların eşit haklara ve fırsatlara sahip olduğu bir dünya mümkün ve öylesi bir dünya hepimiz için çok daha iyi ve yaşanabilir bir dünya olacak diye düşünüyorum.
Teknoloji, dost musun düşman mı?
Bu hafta gündemimde teknoloji konusu yoğun olarak bulunuyordu. Çünkü gelişen teknolojinin insanoğluna sunduğu fırsatlar kadar, yol açabileceği riskler de büyük bir tartışma konusu. Yeni teknolojik gelişmelerin ve özellikle yapay zekânın hayatlarımızı ciddi anlamda kolaylaştırdığı aşikar. Çoğumuz yeni teknolojileri hızla benimsiyor ve hayatlarımızın bir parçası haline getiriyoruz ancak kafamızın bir köşesinde de “bu gelişmeler nereye kadar gidecek, yapay zekâ hayatlarımıza hükmetmeye mi başlayacak, bu kadar teknoloji odaklı yaşamlar o teknolojiden kötü etkilendiğimiz durumda neye dönüşecek, etik ve yasal sorunlar çözülebilecek mi” sorular hiç durmadan dönüyor.
Teknoloji ile olan ilişkimizi bu anlamda “aşk-nefret” ilişkine benzetiyorum. Hem onu çok seviyoruz hem de bu ilişki aslında bize zarar mı veriyor/verecek karmaşası içinde korkuyoruz. Hele ki teknolojiye bağımlı insanoğlunun o teknolojilerle ilgili kriz yaşandığı durumlarda hayat bağlarının kopması ya da teknolojilerin kötüye kullanımının yarattığı sorunlarla mücadele etmek zorunda kalması gibi olaylarda gözüne ışık tutulmuş tavşan gibi kıpırdayamaz hale geliyoruz. İşte ben de böylesi “git gelli” düşünceler içinde yaşarken bu hafta Arda Öztaşkın’ın kaleme aldığı “Yapay Zekâ: Gücün İki Yüzü” kitabını okuma fırsatı buldum. Öztaşkın, kitabında insanlık tarihinin teknolojiyle olan karmaşık ilişkisine ışık tutacak bir bakış açısı sunmuş. Ancak özellikle dikkatimi çeken kısmı bana yapay zekânın hem umut verici potansiyelini hem de doğurabileceği tehlikeleri ele alarak, teknoloji ve insanlık arasındaki bağları sorgulatması ve teknolojinin sadece ekonomik açıdan değil, aynı zamanda sosyal adalet, eşitlik ve sürdürülebilirlik bağlamındaki etkilerini de düşündürtmesi oldu.
Gerçekten de teknoloji aynı anda hayatımıza dair çok fazla alanı kesiyor ve toplumlar olarak sadece tüketicisi olarak bu kesişim alanlarını anlayabilmemiz mümkün değil. Teknolojiyi, etik ve sosyal sorumluluk anlamında da ele almak ve getirebileceği tehditlere karşı direncimizi yükseltmek zorundayız.