Kadın her zaman tutunacak bir dal bulur
1921 yılından beri defalarca olaylara sebep olmasına rağmen kutlanan 8 Mart, kadınların ayrıcalığına dokunabilmek adına öne çıkmış bir gün. Kadın, görülenin aksine kaba kuvveti olmasa da tabiatın ona verdiği tüm gücü diğer duyguları ile besleyen bir varlıktır.
Yoğun sevgi, merhamet duyguları ile ayakta kalır. Her zaman tutunacak bir dal bulur ve onu bırakmaz. Canlıları her ne kadar üçe ayırsak da kadın ve erkek, içinde ikiye ayrılır. Bakış açıları, fizyonomileri, mantalite yapısı gibi bir çok ayrıntı peş peşe sayılabilir.
Beyninin her kıvrımıyla, hormonlarıyla çalışan bu insan türüne gerçekten değer verilmeli kanısındayım. Kadın tabiatın en güçlü canlısıdır. Asla ayrımcı bir gözle bakmam canlılara, ama güç, gösteri deyince öne geçer kadın! Kaba gücü yoktur ama zekâsı ile doğanın ona tanıdığı farklara, hayata ve hayatın her zorluğuna tahammül eder.
Kendi tarafımdan bakarsam, ben de bana verilmiş bu güçleri yeterince kullanmış biriyim. Dürüstlüğümden, vefa duygumdan, ilkelerimden asla hiçbir şey için vazgeçmeyen yapımla ayakta kalmaya çalışıyorum. Basın hayatı zorludur, erkek hegemonyasıyla yürür, kadın olmak bu meslekte gerçekten zordur.
Kendi payıma hiçbir zaman hiçbir şeyin “izm” kısmından hoşlanmadım. Ne feminizm ne de başka uçlarda olmadım ve yer almak da istemedim. Benim için kuralları konulmamış bir anlayış ve esneklik vardır: İnsanı insan olarak değerlendirmek.
Çünkü insan yaratılmış en müstesna varlıktır. Aklı vardır, içgüdüleri vardır, mantığı, hisleri de vardır. Hepsini aynı anda kullanabilmek ise bir sanattır. Bu sanatın iki ustası kadın ve erkektir. Ama kadın temkinli, ilerideki hamleleri düşünebilen yapısı ile öne geçer.
Ben kendimce, kendi duvarlarımı örerek bu medya dünyasının bir parçası olarak, 42 yıl ayakta kalmayı başarabildim. Her zaman da yanıma, yönetime kadın egemen bir grup kurarak öyle yürüdüm. Sebebi çok basit, kadınlar aynı koltuğa birçok karpuz sığdırabilen varlıklardır. Hiçbiri evini, kocasını, çocuğunu unutmaz, kolayca terk etmez.
Düşünmeden edemez, işini asla savsaklamaz, mesuliyetine sadıktır. Üzerine düşen ne varsa yapmadan durmaz. Öğretilmiş ne varsa harfiyen uyar. Disiplini küçücük yaştan edinir. Depremde ufacık bir kızımızın muayene olmadan su bile içmediğine gözümüzle, kulağımızla şahit olduk. Kendini bırakmayan kahraman kadınlar, sağ kalan her kim ise ona yardım etmeyi bir aydır vazife saymıştır.
Bütün bunları yakinen gözlüyoruz. Kazandığım itibar, saygı kadar kaybettiğim de oldu ama taviz vermeden yürümek zordur. Benimle yürüyenler bunun acısını çektiler, bilhassa şahit oldular. Ama yarınlara bakabilmek, oradan ufacık umut ışığının süzülüşünü görmek bile bize yetti.
İşte bu sadece kadınlara özgü bir davranış şeklidir. Hem halk, hem ülke olarak çok zor günler geçiriyoruz. Şimdi de bunları gene toparlamak başta bizim görevimiz olacak. Tabiat ananın bize verdiği sevgi, merhamet gibi duyguları kullanarak yol açma ve açtığı yolda yürüme zamanı…