Kadın girişimcilik ve fikir özgürlüğü (1)
Kadın girişimciliğine ülkemizde farklı anlamlar yüklenmektedir. Bu durum sadece ülkemiz için değil genel geçerliliğe sahip bir özellik taşımakta. Hatta bu durum sadece kadın girişimcilik için değil, genelde, girişimcilik kavramı için de geçerlidir. Genel geçerliliğe sahip bir girişimcilik kavramı geliştirilememiş olsa da, girişimcilik olgusu giderek gelişen ve yaygınlaşan bilgi toplumunun küresel ekonomik ortamında kendisini daha da hissedilir ve görülür bir şekilde dayatmaktadır. Bunu gören gelişmişi ve gelişeni ile tüm ülkeler gençlerini girişimci olarak yetiştirmenin yollarını aramaktadır. Hatta bu konuda başka ülkelerdeki gençleri kendi ülkelerine çekmeye çalışmaktalar. Kısaca, girişimcilik niteliğine sahip insanlar, kadın olsun erkek olsun, bilgi toplumunun küresel ekonomisinde sistemin kalbi, ekonomik büyümenin başta gelen aktörleri olarak kabul edilmektedir. Sanayi toplumunda ekonomik arenanın dominant faktörleri olan emek ve sermayenin yerini, bilgi toplumunda inovasyonların yaratıcıları olan Ar-Ge’ciler ve girişimciler almaktadır. Bu tabloda kadının yeri en az erkek kadar önemlidir. Dolayısıyla kadın potansiyelinin en iyi şekilde değerlendirilmesi gerekmektedir. TÜİK’in 2012 yılı verilerine göre Türkiye nüfusunun yüzde 49.8’ini kadın nüfus, yüzde 50.2’sini de erkek nüfus oluşturmaktadır. İşgücüne katılım oranı erkeklerde yüzde 71, kadınlarda yüzde 29 olarak gerçekleşmiştir. Kadınlarda bu oranın yüzde 60’ını aşan çok büyük bir kısmını ücretsiz aile işçiliği oluşturmaktadır. Yüzde 30’a yakın kısmı da ücretli ve yevmiyeli olarak çalışan kadınlardır. Sadece yüzde 10-11 civarında kalan kısmı kendi hesabına serbest meslek sahibi ve girişimci olarak çalışmaktadır. Girişimci kadınlar bu kapsamın çok az bir kısmında yer almaktadır. Dolayısıyla ülkemiz genç ve sağlıklı nüfus yapısıyla sadece genel olarak girişimcilik alanında değil, özel olarak kadın girişimcilik konusunda da büyük bir potansiyele sahiptir.
Yazımıza konuyla ilişkilendirebileceğimizi düşündüğümüz bir Kral Arthur hikayesi ile devam etmek istiyoruz. Kral Arthur Britanya mitolojisindeki efsanevi Camelot Kralı. Hikayeleri 5. yüzyıl sonlarıyla 6. yüzyıl başları Britanya’sında geçen Kral Arthur, Britanyalılar için savaşta ve barışta ideal kralın simgesi olmuştur. Kral Arthur hakkındaki ilk öykülere Ortaçağ’da rastlanır. Bu hikayeler birçok romana, filme ve TV dizilerine konu olmuştur.
Yazımıza konu olan Kral Arthur hikayesi şöyle: Kral Arthur bir savaşta yenilir. O dönemin kurallarına göre galip gelen kralın yenilen kralı öldürmesi gerekmektedir. Fakat Kral Arthur çok sevilen sayılan bir kral olduğu için öldürülmesini, galip gelen kral da dahil, kimse istememektedir. Diğer taraftan uygulanması gereken bir kural vardır. Başta galip gelen kral olmak üzere herkes soruna bir çözüm yolu arar. Sonuçta şöyle bir çözüm yolu bulunur. Galip gelen kral yenik düşen Kral Arthur’a bir soru soracaktır. Soruya bir yıl içinde doğru cevap verilirse Kral Arthur aff edilecektir. Bu çözüm tarafl arca kabul edilir ve süreç başlar.
Galip gelen Kralın Kral Arhur’a sorusu şudur: “Kadınlar en çok neden hoşlanır?” Herkes sorunun cevabını bulmak için seferber olur. Günler aylar geçer, fakat sorunun cevabı bulunamaz. Diğer yandan bir yıllık sürenin dolmasına her geçen gün biraz daha yaklaşılmaktadır. Artık yılın dolmasına birkaç hafta kalmıştır.
Herkes tedirgin bir arayış içindedir. Güngörmüş yaşlı bir komutan son çare olarak yakınlardaki ücra bir yerde tek başına yaşayan çirkin mi çirkin, pis mi pis, pasaklı mı pasaklı, ağzından salyalar akan, kokudan yanına bile zor yaklaşılan bir büyücü cadı olduğunu, ona da bir danışılmasını önerir.
Son bir çare olarak, istemeye istemeye de olsa, öneri kabul görür. Kralını çok seven onun için her fedakarlığı yapmaya hazır genç ve yakışıklı bir şövalye görevi üstlenir. Cadı hakikaten yanına yaklaşılamayacak kadar pis kokan, salyalar ve kir pas içinde, çok çirkin, korkunç biridir. Şövalye soruyu umutsuzca cadıya yöneltir. Şövalyenin beklentisinin aksine cadı sorunun cevabını bildiğini söyler. Ama cevabı vermek için bir şartı vardır. Karşılığında bu yakışıklı şövalye ile evlenmeyi istemektedir.
Şövalye, Kral Arthur’u kurtarmanın sevinciyle bu isteği kabul eder ve sevinçle kralına koşar. Ama Kral Arthur kendi canını kurtarmak için komutanının böyle bir kadınla evlenerek kendisini feda etmesine razı olamayacağını söyler. Şövalye ve diğer komutanlar önemli olanın ülke yararı olduğunu ve ülkelerinin bekası için Kral Arthur’un yaşaması gerektiğini öne sürerek onu ikna etmeyi başarırlar. Cadının isteği kabul edilir. Cadı da sonuçtan memnun, gidip kralın Kral Arthur’a sorduğu sorunun cevabını açıklar: “Kadınlar en çok özgür iradeleriyle karar vermekten hoşlanırlar.”
Galip kral cevabın doğru olduğunu onaylar. Böylece Kral Arthur’un öldürülmesinden vazgeçilir. Herkes sonuçtan mutludur. Ama sıra yakışıklı genç şövalye ile cadının evlenmesine gelmiştir. Zira verilen söz tutulacaktır. Düğün günü kararlaştırılır, gerekli hazırlıklar yapılır. Yeni evlilere bir şato tahsis edilir.
Düğün töreni de şatonun bahçesinde yapılır. Düğünde cadının dışında herkes mutsuzdur. Böylesi bir törenle düğün sonlanır. Gelin bu mutsuz ortamı hemen terk ederek odasına çekilir. Şövalye de misafirlerin hepsini uğurladıktan sonra kaderine boyun eğerek karısının yanına gider. Olabildiğince gecikmek için ayakları geri geri gitmektedir. Ama başa gelen çekilecektir. Odanın kapısını açınca şaşırır. İçerde dünya güzeli bir kadın geceliğinin içinde aynanın karşısına oturmuş saçlarını taramaktadır. “Afedersiniz ben herhalde dalgınlıkla başka bir odaya girdim.” diyerek özür diler ve kapıyı kapamak ister.
Ama güzel kadının cevabı şaşırtıcıdır: “Hayır yanlış gelmediniz. Ben o cadıyım. Ama ben gündüzleri cadı geceleri de dünyanın en güzel kadını olurum. Artık sen benim kocamsın. Senin karın olarak isteklerine uyacağım. İstersen tersini yaparım. Gündüzleri dünyanın en güzel kadını, geceleri cadı olurum. Herkes sana gıpta ile bakar ama geceleri bir cadıyla beraber olursun. Yok istersen eski durumu devam ettiririz. Herkes sana acıyarak bakar ama geceleri dünyanın en güzel kadınıyla beraber olursun. Sen nasıl istersen öyle yaparız.”
Şövalyenin isteği bu iki seçeneğin de dışında üçüncü bir yoldur: “Sen nasıl istersen öyle yapalım, kararı sen kendin ver” der şövalye. Cadı, “sen kocam olarak bana özgür irademle karar vermeme izin mi veriyorsun?” diye şaşırarak sorar kocası yakışıklı şövalyeye. Şövalyenin cevabı “evet, izin veriyorum” olur. Bunun üzerine cadı kararını açıklar: “Madem ki sen bana özgür irademle karar verme yetkisi veriyorsun; o zaman ben de hem gündüzleri hem de geceleri dünyanın en güzel kadını olacağım.”
Hikayemiz burada bitiyor. Hikayenin yorumuna ve değerlendirilmesine gelecek hafta devam edeceğiz.