Kadın deyince

Dr. Hakan ÇINAR
Dr. Hakan ÇINAR SIRADIŞI [email protected]

Ülkemizde nüfusun yüzde 50,1’ini erkekler, 49,9’unu ise kadınlar oluşturmakta. Erkek nüfus 42 milyon 704 bin 112 iken, kadın nüfus ise 42 milyon 575 bin 441. Kadınların işgücüne katılım oranlarına baktığımızda ise bu oran yüzde 35 düzeylerinde.

Erkeklerde aynı oran yüzde 71,5. Erkek ve kadın sayısının neredeyse eşit olduğu düşünüldüğünde, kadın çalışan sayısının erkeklerin yarısı kadar olduğunu görüyoruz.

Özellikle Covid döneminde kadınların işgücüne katılım oranı yüzde 31’lere kadar gerilemişti. OECD ülkelerinde kadınların işgücüne katılım oranı yüzde 52,9 iken AB ortalamasında bu oran yüzde 51,9. Cinsiyet ayrımı olmaksızın ülkemizdeki işgücüne katılım oranı kadınların katılım oranı düşük olduğu için yüzde 53,1 seviyelerinde iken, ülkemize göre bir hayli yaşlı dediğimiz AB ülkelerinde dahi bu oran yüzde 57,6 seviyesinde.

Kadınların işgücüne katılım oranının ülkemiz için ortaya koyduğu tablo, genç bir nüfusa sahip olmamıza rağmen, OECD ülkelerinin de AB’nin de bir hayli altında. Son 20 seneyi incelediğimizde de mevcut işgücüne katılma oranlarında önemli bir ilerlemenin de olmadığını görüyoruz. İşgücüne katılım sağlayan kadınların eğitim durumlarına göz attığımızda ise yüzde 32,3’ü ilkokulu dahi bitirememiş ve bir kısmı da okuma yazma da bilmiyor. Yüzde 58,3’ü ise yüksekokul mezunu.

Bu grup genellikle beyaz yaka olarak tabir edilen işlerde çalışıyor. 1995 yılında yükseköğretim eğitim seviyesine sahip kadınların istihdam oranı yüzde 67,8 iken, bu oran 2022’de yüzde 58,3’e gerilemiş. AB ülkelerinde çalışan kadınlar için bu oran yüzde 81,3. Ülkemizdeki işsizlik oranlarına baktığımızda ise kadınlarda bu oran yüzde 13,4 iken erkeklerdeyse 8,9. Makas burada da bir hayli açık.

Eğitim seviyesi yukarı çıktıkça istihdam oranlarının da arttığı göze çarpmakta. İşsizlik oranı, bir ekonomide işi olmayıp iş arayanların işgücüne oranı olup, ekonominin performansını yansıtması bakımından çok önemli bir gösterge. Ülkemizdeki oranlara bakıldığında ne yazık ki kadınların fırsat eşitliği konusunda da dezavantajlı durumda oldukları görülebilmekte.

Ekonomide büyüme hedefleyen ve en önemli gücümüzün genç bir nüfusa sahip olmamızla övünen bir ülke olmamıza rağmen, kadınlarımızı işgücüne katkıda kullanamadığımızı bu rakamlar çok net ortaya koyuyor. Kadına seçme ve seçilme hakkı Dünya’da ilk kez 1893 yılında Yeni Zelanda ile başlarken, ülkemizde 1934 yılından beri kadınlar bu haklarını kullanıyorlar.

Yani kadının hayatımızda “resmi olarak” yer alabilmesini seçme ve seçilme hakkı ile özdeşleştirecek olur isek, başlangıç pek de eski sayılmaz. Buraya kadar kadının işgücüne katkısı ile ilgili veriler paylaştım ve bazı verileri ise AB ve OECD ülkeleri ile kıyasladım. Şimdi son olarak bir oran paylaşacağım, ancak bu oranın batılı ülkelerde tespit edilmiş bir karşılığı yok.

Erkeklerin kadınlara uyguladığı şiddet oranı ki ülkemizde böyle bir istatistiğin var olması bile son derece üzücü. İstatistiklere göre ailelerde erkeklerin yüzde 3,6’sı, kadınlara şiddet uygulamayı sürdürüyor. 8 Mart, kimilerine göre Dünya Kadınlar Günü, kimilerine göreyse Dünya Emekçi Kadınlar Günü. İsimler farklı olsa da, bana göre aralarında bir fark yok. Bir canlı dünyaya kadın olarak gelmişse şayet, zaten o doğuştan en büyük emekçidir.

Gençlik hatta çocukluk yıllarında dahi, yani ebeveynleri ile yaşarken ev işlerine destek veren, evlendikten sonra evin tüm işlerini üstlenen, yemek yapan evi temizleyen, çocuğu dünyaya getiren ve ömür boyu onun yanında olan, köyde tarlayı süren, hayvanları otlatan, kentlerde pek çoğu bir işte çalışarak ev ekonomisine de katkı sunan hep aynı kadın.

Bir işte çalışmasa dahi aslında hep bir emekçidir kadın. Cumhuriyetimizin odağında yer alan kadınlarımız, çağdaş günlere ulaşmamızda çok önemli görevler başarmışlardır. Türk kadını istiklâl savaşı sırasında gerek cephede, gerekse cephe gerisinde tüm gücü ile hizmet vermiştir. Cephede erkekle omuz omuza düşmana karşı savaşırken cephe gerisinde de çeşitli faaliyetleri ile savaşa destek vermiştir.

Kadını kadın, erkeği erkek olarak nitelemek yerine, tamamını insan olarak görmeyi başardığımız zaman aslında pek çok sorunun da kendiliğinden çözüleceğini anlamak hiç de zor değil. Bu yüzden ben 8 Mart’ı yalnızca kadının öneminin bir kez daha hatırlanması ve yaşamın her alanında eşitlik ilkesinin vurgulanması açısından önemsiyor, kadının bir güne sığdırılacak bir obje gibi tanımlanmasına ise karşı çıkıyorum.

Hiçbir pozisyon, hiçbir kariyer, hiçbir unvan yoktur ki Yaratan'ın kadına verdiği "annelik" mertebesine eşit olsun, ondan daha kıymetli olsun. Doğumdan ölüme, hayatın her anında varlıklarını hissettiğimiz, bizi biz yapan değerli kadınlarımızın bu özel gününü yürekten kutlarım.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar