Kadıköy'de bahar, Bükreş'te kış

Cem TOP
Cem TOP SPOR ANALİZ cem.top@dunya.com

Ulusça bir huyumuz var. Her sezon Avrupa kupaları start alırken, sanki kuralar İsviçre'de UEFA'nın merkezinde değil, Hacıbekir'in üretim tesislerinde çekiliyormuş gibi rakiplere hemen "lokum" yaftasını yapıştırıyoruz. "Lokum gibi kura" benzetmelerini daha sonra "kolay rakip", "köy takımı" lakapları izliyor. Bu sene de öyle oldu. 11 kez Yugoslavya, 8 kez Sırbistan Karadağ, 1 kez Sırbistan olmak üzere liginde toplam 20 şampiyonluk yaşayan; tarihinde Real Madrid ile kupa finali oynamış bir takım olan Partizan'ı ilk maçın ardından "köy takımı" ilan edenler umarım son maçta yaptıkları hatayı anlamışlardır. Keza Steaua da öyle. "Eski gücünde değil" denilen, "Galatasaray'a rakip olamaz" cümlesiyle değerlendirilen Romen takımını anlatmaya gerek var mı? Kuraların ardından sizlere rakipleri tanıtırken Steaua için "Şu ana kadar Türk takımları karşısında çok başarılı sonuçlar aldı" dediğimizi hatırlatmalı mıyız? Ya ilk maçlar sonrası "İki temsilcimize iki uyarı" başlığını seçmemiz geleceğe düşülmüş bir not olarak kabul edilebilir mi?

Önceliği gecenin mutlu takımı Fenerbahçe'ye verecek olursak, sarı-lacivertlilerin kadro zafiyeti yaşadıkları böyle bir dönemde Partizan takımını eleyerek Şampiyonlar Ligi'ne giriş vizesi almaları çok önemli. Maçla birlikte Fenerbahçe'nin Josico transferini bitirdiği haberinin de aynı potada değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Aragones'in yönlendirmesiyle Fenerbahçe son derece tecrübeli bir La Liga oyuncusuna imza attırdı. Ancak Xabi Alonso ve Senna gibi isimlerden sonra Josico isminin seçilmesi çıtanın Şampiyonlar Ligi'ne yükseldiği bir ortamda Fenerbahçe'ye ne kadar fayda sağlar. Josico'nun klasik anlamda bir ön libero olmaktan çok orta sahada gezgin bir futbolcu olması Fenerbahçe'deki olası bir sistem değişikliğinin alameti olabilir mi? Bekleyip göreceğiz fakat şunu söyleyebiliriz ki, Fenerbahçe'nin bir ön liberoya şiddetle ihtiyaç duyduğu gerçeği Partizan önünde de görüldü. Öyle ki, gecenin en göze batan oyuncularından biri Maldonado oldu. Aurelio'nun olmadığı yerde Maldonado'ya bile "Abdurahman Çelebi" deniyormuş demek ki...

Aragones'in defansın önüne Maldonado'yu yerleştirip sakat Semih'i orta alana çekmesi yukarıda bahsettiğimiz kadro zafiyetinden kaynaklandı. Buna karşılık rakip Partizan ilk maçta yoksun olduğu futbolcuların takıma dönmesiyle güçlenmişti. Fenerbahçe oyunun büyük bölümünde -pozisyon bulamadığı anlarda bile- topa sahip olmayı başardı. Partizan ise Fenerbahçe kadrosundan çekinmeyerek büyük bir cesaret örneği ile defansını ileride kurup alan daralttı ve teknik kapasitesini kullanmak istedi. İlk maçın ardından da yazmıştık. Partizan ayağa oynayabilen, maçın temposunu ayarlayabilen ve asla yabana atılmaması gereken bir takım. Problemleri ise ileride çoğalamamak. 2-0'dan sonra serbest vuruştan bir gol kazandılar ve bu golle hücuma çıkma konusunda cesaretlendiler. Zaten Fenerbahçe'nin sıkıntılı dakikaları da bu gol sonrası başladı. Gelinen noktada bu oyun ve kadro yapısının Şampiyonlar Ligi'ndeki muhtemel performansı çok iyi değerlendirilmeli. Josico'nun gelişiyle belki de sistem 4-3-1-2'ye dönecek. Bu sistemde de hem Güzia-Semih ikileminin ortadan kalkması hem de Alex'in gerçek yerini bulması söz konusu. Elinde Roberto Carlos ve Gökhan Gönül gibi iki hızlı aynı zamanda hücumcu beki olan Fenerbahçe sistem değişikliği ile ummadığı şekilde başarılı olabilir. Ancak güçsüz ve formsuz gözüken bu iki bekin bir an önce forma girmesi şart.

Şampiyonlar Ligi'nde umut bağladığımız bir diğer temsilcimiz Galatasaray ise 2-2'nin rövanşında Steaua'ya 1-0 mağlup olarak UEFA'nın yolunu tuttu. Bu eşleşmeye ve maçlara dair söylenebilecek en doğru şey sanıyorum Türk spor basınında bir milyonuncu kez telaffuz edilecek "Kendi sahanda gol yemeyeceksin" kabulü olur. Şahsen Galatasaray'ın Sami Yen'deki o iki golden birini bile yememesi mümkün olsaydı tablonun çok farklı olacağını düşünüyorum. Bu düşüncenin temel nedeni de sarı-kırmızılı takımın defansif yapısından kaynaklanıyor. Uğur Uçar'ın yokluğundan bu yana sağ bek mevkiini devşirme futbolcularla yamamaya çalışan Galatasaray'da sol bekte yavaş Hakan Balta, tandemde de ağır Meira ve Servet görev alıyor. 2-2'nin rövanşında ilk yarıyı dengeli oynamaya gayret eden sarı-kırmızılılar, ikinci yarıda gol bulmak amacıyla oyunu ileride kurmak zorunda kaldılar. Yukarıda bahsettiğim defansın kimi zaman santraya kadar ileri çıkması bir nevi intihar demekti, ancak bariz ofsaytı süzemeyen yardımcı hakemin taammüden bir cinayet işlediğini de belirtelim. Neticede gelen gol her şeyi daha da imkansız kıldı ve 57. dakikadan sonra Steaua farkı çok açabilecek fırsatları yakaladı. Başta da belirttiğim gibi Galatasaray Bükreş'e tek farklı da olsa bir galibiyetle gelse ya da Kewell'ın 5. dakikada direkten dönen topu bir karış aşağıya gitse işler tersine dönebilirdi. Bu oyuncu yapısıyla Galatasaray çok rahat geriye yaslanıp kontratak futbolu oynayabilir ki, yeni transfer Baros da bu silahın etkisini en az ikiye katlar. Ancak sarı-kırmızılı takım oyunu çevirmesi veya domine etmesi gereken dakikalarda bu kurgusuyla çok zorlanır. Üstelik Meira-Servet ikilisi açık alanda yakalandıklarında Song-Servet ikilisinden çok daha tesirli bir bomba halini alıyor.

Galatasaray adına üzülmekten çok UEFA Kupası'nda strateji belirleme zamanı. Transferde yaklaşık 28 milyon Euro'luk bir fatura göğüslenmişken, Şampiyonlar Ligi'nden elenişin finansal boyutu şüphesiz ağır. Ancak 2000'de kazanılan muhteşem başarıların tekrarı için çalışılırsa bu camiaya yepyeni bir motivasyon kaynağı olabilir.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Derbi kadar zor 03 Mart 2016
Düğüm çözülecek mi? 25 Şubat 2016
Skandalın daniskası 23 Şubat 2016
Maçın şifresi: Savunma 18 Şubat 2016
Öp Quaresma’nın elini 16 Şubat 2016
Taktik savaşı 11 Şubat 2016
Maça geç kaldılar 09 Şubat 2016
Ciddiyet şart 02 Şubat 2016