Kabustu, gerçek oluyor
Bir rüya
Boğucu yaz günlerinin rüyaları da sıkıntılı oluyor. Böyle sıkıntılı bir rüyada kendimi gelecekte, bir büyük şehirde buldum. İşte o rüyadan paylaşabileceklerim:
Şehre biraz yağmur yağmıştı. Mega şehrin sokakları bir nehre dönüşmüştü. Arabalar amfibi olmuş yüzüyordu. Merdivenler şelale olmuş, akıyordu. Alt geçitlerin her biri, yeni bir Yerebatan Sarayı idi. Şehrin meydanları birer göl olmuştu. Belediye Başkanı, saltanat kayığıyla dolaşıyordu. Başkan, bir yandan da eleştirilere, sınırlı terbiyesi ve zekası ile tweet yetiştiriyordu. Yağmur devam ederken bir gemiye her cinsten bir çift canlı toplayan birisini gördüm. Çevremdekilere sordum: “Kim bu adam?” “Nuh diye biri” dediler.
Şehir, gökdelenlerle dolmuştu. Güneş, gökdelenlerin arkasına saklanıyordu. Şehirde yaşayanların çoğu güneş ışığına hasretti. Güneşsizlikten çocukların kemikleri gelişemiyordu. Belediyeler, “Güneşi Görelim Yerleri”ne turlar düzenliyordu. Güneşi Görelim Yerleri, ülke içinde özel bir kanunla düzenlenmiş, henüz rant getirmeyeceğine inanılan, Toplu Rant İdaresi (TORİ) tarafından tahsisli yerlerdi.
“Rantsal Dönüşüm” projeleri kapsamında mezarlık alanlarının inşaata açılması henüz bitirilmişti. Artık gökdelenler de kat karşılığı müteahhide veriliyor, yerlerine “uzaydelenler” yapılıyordu.
Bu sahil şehrinde deniz görmek de bir ayrıcalık haline gelmişti. Çünkü gökdelenler sahillerde kale gibi yükselmişti. Ne deniz havasının içeriye geçmesine izin veriyordu, ne de içerdeki insanların denizi görmesine. “Denize Açılım” projeleri ile insanların deniz hasreti gideriliyordu. Vatandaşlar, ücreti karşılığı balonlarla gökyüzüne çıkarıyor. denizi görmeleri sağlanıyordu. Ramazan boyunca yoksullar sahur sonrası hayır balonları ile ücretsiz uçuruluyordu. Bu hayır balonlarının parasını veren şirketler, reklamlarını balonların üstüne koyduruyordu.
Son parkın da AVM olmasından sonra şehirde ağaç kalmamıştı. Ama Belediye Başkanının çevre bilinci (!) sonucu alışveriş merkezine “Son Ağaç” ismi konmuştu. Alışveriş Merkezini yapan işadamı da bunun altında kalmamıştı. Proje başlangıcında kendisine tanınan inşaat alanından yüzde 265 daha fazla inşaat yapmıştı; bunun için jestleşmişti. Ama ek jest olarak, alışveriş merkezindeki sokaklara ağaç isimleri vermişti.
Belediye, beton meydanlara koyduğu dev ekranlarda ağaç ve orman resimleri gösteriyordu. Yurttaş da gelip beğendiği ağaç manzarasının yanında çayını içiyordu. Yurttaşların ağaç özlemi böyle gideriliyordu.
Alanlardaki dev ekranlarda Büyük Devlet Büyüğünün (BDB) her an bir konuşması veriliyordu. BDB’nin konuşmalarından arta kalan küçük zaman dilimlerinde de reklamlar geçiyordu. Bir reklam dikkatimi çekti. Bu, zeytinyağı satan bir eczane reklamı idi. Rüyamdaki kişiye sordum “Zeytinyağı eczanelerde mi satılıyor?” Rüyamdaki kişi şöyle dedi: “Evet. Çünkü artık ülkemizde zeytin yetiştirilmiyor. Bir dönem bir kanunla zeytinlikleri madenciliğe açmışlar. Maden bulmuş gibi zeytinliklere saldıranlar zeytin ağacının köküne kibrit suyu dökmüşler.”
Son Ağaç Alışveriş Merkezi önünde “Ağacımızı geri verin” diye gençlerin toplandığını gördüm. Birden çevredeki direklerden topluluğun üstüne gaz ve ilaçlı sular püskürmeye başladı. Rüyamdaki kişi: “Biz , demokrasi dahil, her şeyin ilerisine geçtik. Artık polis yok. Meydanlardaki bu tür direkler ileri teknoloji ile çalışıyor. Direkler, ülkenin istikrarına yönelik bir söylemi hemen algılar ve eyleme geçmeden gazı basarlar.” Ben, gazı yemeden, kan ter içinde uyandım.
Son söz
Bütün bunları, rüyamda gördüm. Rüya değil, bir kabustu aslında. Ama bu gidişle gerçek olacak. Ha gayret, çoğu bitti, azı kaldı. Bir gün gerçekleşecek. Örneğin, şu anda gördüklerimizi, birisi size 20 yıl önce söylese inanır mıydınız? Bu dolu dizgin, alt-yapısız betonlaşma, geleceği düşünmeden, bilimi dışlayarak her şeyi rant açısından değerlendirme, kaçınılmaz sonu hazırlıyor. Şehirlerin ruhuna beton sıkan, rant uğruna doğayı talan eden zihniyetin değişmesi gerekir.