Jeopolitiğin gölgesinde
Hafta sonundan devralınan haber akışının rüzgarıyla hafta geneline yayılır bir şekilde yine, yeni, yeniden bölge risklerine ve jeopolitikte neler olabileceğine dair kafa yormaya çalıştık. Böylesi ortamlarda olması gerektiği şekilde, yerel varlıklar kısa süreli negatif ayrışma gösterirken, genel olarak fiyatlama duruşu, beklentileri karşılar ölçekte dışarıdan kopmama ekseninde gerçekleşti. Negatifi ertelemeden doğru zamanda görmek de, dışarıdan risk algısı olarak kopmamak da sevindirici. İkisinin bir araya gelmediği dönemleri 2016 ve 2017’de o kadar çok tecrübe etmiş bir yerel piyasadan bahsediyoruz ki, mevcut resim gelecek için de umudu korumamıza imkan tanıyor.
Bazı gerçeklerin kabul edilerek yola devamında ciddi fayda var. Suriye’de iç savaşın en çatışmalı günlerinde nasıl ki akıştan etkilenmeden fiyatlama stratejisi kurmakta zorlanıyorduysak, yeni dönemin, ihtimaller dahilinde ise rejim sonrasının inşasında da benzer süreci zaman zaman konuşacağız. Bölgenin 2003’ten bu yana içerisine düştüğü durum, Arap dünyasının bölünmüşlüğü, 2011’de ABD’nin Irak’ta yaptığı hataların süreci başka bir boyuta yönlendirmesi gibi faktörler suyun iyice bulanmasına neden oldu. Zaten süt liman olmayan durum, iç savaşta bulunan Suriye’ye İran, Rusya ve koalisyon güçlerinin dahil olmasıyla içinden çıkılmaz bir hal aldı. Dengenin ne yöne doğru gideceğinden ziyade, kimlerin denge sağlayacağını kestirmekte zorlandığımız bu süreç, Türkiye’yi de gerek güvenlik, gerekse fiyatlama açısından zorluyor. ABD’nin Obama döneminde izlediği Orta Doğu politikası zaten Türkiye’yi mutlu etmezken –özellikle son dönemde- Trump’ın gelişi ile birlikte asker-Pentagon-Dışişleri-Beyaz Saray ayrışmasının ayyuka çıkmasıyla kördüğüm hali aldı. Kafa karışıklığının daha önce hiç olmadığı kadar ABD dış politikasına hakim olması, müttefiklik kavramını ve doğal olarak Türkiye-ABD ilişkilerini de derinden etkiliyor, hatta geri dönülmez yola sapmasına ramak bırakıyor. ‘Zor günler, zor dönemler’ kavramı sıklıkla tekrarlanıyor.
Böylesi bir haftayı yine de fazla hasarla atlatmamış olmayı başarı saymakla birlikte, risklerin tam olarak masadan kalkmadığını da bilmek gerekiyor. Afrin operasyonunun gerçekleşmesi halinde süresi, kapsamı, Rusya-İran-rejim ve ABD ile karşı karşıya gelmeme gibi ayrıntılar, askerlerimizin güvenliğinin önceliklendirilmesi durumlarını süreç içerisinde konuşmaya devam edeceğiz. Doğal olarak da fiyatlamalarını yapacağız.
Öte yandan bu kadar politika ve jeopolitiğin konuşulduğu ortamda yabancı para mevduatlarda ilginç gelişmeler söz konusu. Son dört hafta içerisinde yabancı para mevduatların 5.8 milyar dolar, yurt içi yerleşik hesaplarının ise 3.7 milyar dolar artış gösterdiği ortamda 3.4 milyar dolarlık talebin tek başına gerçek kişi hesaplarından gelmesini önemsemek gerekiyor. Zaman aralığını 10 kasım haftasına dek genişlettiğimizde ise, yurt içi yerleşiklerde on haftalık veri döneminin dokuzunda toplamda 9 milyar dolarlık mevduat artışı yaşanması, gerçek kişiler katkısının 5.5 milyar dolar olması önemli bir ayrıntı. Anlamı ise şu; Türk lirasının değerlenmesinde ‘hareket sınırlı kalıyor’ yorumlarının arkasında bu gelişme önemli bir paya sahip. Bir nevi ‘kur düşüşlerinde tampon etkisi’ görüyor.