Japonya depremi nükleerin "yeniden doğuşunu" riske soktu; bu d

DİDEM ERYAR ÜNLÜ
DİDEM ERYAR ÜNLÜ YAKIN PLAN [email protected]

Japonya, deprem ve tsunami faciasının yanı sıra, bir de nükleer tehlike ile karşı karşıya kaldı. Tokyo'nun kuzeyinde bulunan Fukushima santralindeki patlama, Çernobil'den sonra, nükleer sektöründe meydana gelen en kötü ikinci facia olarak değerlendiriliyor. Fukushima patlamasının sonuçları sadece Japonya'da değil, tüm dünyada kendini gösteriyor.

Tam da düşük karbon ekonomisi vizyonunun hız kazandığı; gaz ve petrol bağımlılığının azaltılmasının hedeflendiği bir dönemde yaşanan facia, nükleerin güvenliğinin sorgulanmasına yol açtı.

Alman hükümeti, ülkedeki nükleer santrallerin kapatılma süresinin uzatılmasına ilişkin kararın 3 ay süre ile ertelenmesine karar verdi. Bu süre içinde Almanya'daki her bir nükleer santral güvenlik standartları konusunda gözden geçirilecek. Hatta Alman Şansölye Angela Merkel, nükleer konusunun AB Komisyonu ve G20 ülkelerinin gündemine geleceğini; güvenliğin her şeyden önemli olduğunu ve bu yüzden dolayı "nükleer enerjiden yenilenebilir enerji çağına geçilmesi gerektiğini" söyledi.

Önümüzdeki 15 sene içinde 11 yeni nükleer reaktör kurmayı hedefleyen İngiltere, baş nükleer raportörü Mike Weightman'dan Japonya'daki durumun etkilerine dair bir rapor hazırlamasını istedi. İngiltere Greenpeace temsilcilerinden John Sauven, nükleer enerjiye karşı çıkan bir isim olarak, "Nükleer konusu, Faust'un anlaşmasına benziyor: Büyük miktarda enerji elde ediyorsunuz; fakat aynı zamanda çok büyük bir risk alıyorsunuz" diyor. 

İsviçre yeni nükleer santrallere yönelik onayları dondurdu. Tayvan'da ise devlete ait Tiapower şirketi, nükleer enerji üretiminde kısıtlamaya gidecek planlar üzerinde çalıştıklarını dile getirdi.

Deprem olasılığı taşıyan gelişen ülkeler

Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı eski başkan yardımcılarından Olli Heinonen, Japonya'da yaşanan olayların, gelişen ülkelerdeki nükleer yatırımları da olumsuz etkileyeceğini söylüyor. Özellikle de deprem riski taşıyan ülkelerde.

Nükleer enerjiyi destekleyenler ise Çernobil faciasının ardından, sanayinin güvenlik kültürünün tamamen değiştiğini; hatta nükleer sanayinin petrol veya gaz sektörlerinden daha güvenli olduğunu savunuyorlar.

Yeni nesil nükleer reaktör tasarımları ise yüksek güvenlik mekanizmaları içeriyor. Herhangi bir kaza durumunda, reaktör hiçbir müdahale olmaksızın kendi kendine kapanabiliyor. Fakat bir çok ülkede, yeni nükleer programlar güvenlikten çok ekonomik nedenlerden dolayı ertelenmiş durumda.

Japonya'da yenilenebilir enerjilerin durumu ne?

Nükleer santrallerde yaşanan sorunlar, petrol kaynaklarına sahip olmayan Japonya açısından ciddi sonuçlar doğuracak nitelikte. Japonya genelinde 56 nükleer operatör bulunuyor ve bu operatörler ülke enerjisinin yüzde 20'sini sağlıyor. Deprem sonrasında ise 11 nükleer santral kapatıldı. Bunun sonucu olarak sürekli veya geçici olarak 9 bin 700 MW'lık nükleer kapasite kaybedilmiş oldu. Japonya bugün dünyanın en büyük üçüncü petrol ithalatçısı konumunda. Japonya, LPG ithalatında ise dünya birincisi.

Nükleerde yaşana bu kayıp, Japonya'nın enerji ihtyacını artıracağı gibi, petrol fiyatlarının da yukarı doğru seyrini hızlandırabilir.

Bu arada uzmanlar, yaşanan bu durumun orta vadede rüzgar enerjisi sektörüne yarayabileceğini de gündeme getiriyorlar.

Japonya'da yaşanan büyük deprem ve tsunaminin ardından, ülkenin yenilenebilir eneri kaynaklarına yönelik son durum ise şöyle: Eurus Energy Holdings Corp. depremin ardından operasyonlarına ara verdiği altı rüzgar çiftliğini yeniledi. Japonya'nın kuzeyinde bulunan rüzgar çiftlikleri 9.0 şiddetinde bir depreme dayanıklı konuma getirildiler. Tokyo Electric Power Co. ve Toyota Tsusho Corp'un ortaklığı olan firma, yerel otoritelerin talebi üzerine rüzgar çiftliklerinin hızlı bir şekilde operasyonel hale getirildiğini açıkladı. Toplamda 112.900 KW güce sahip olan bu rüzgar çiftlikleri 68 bin haneye enerji sağlıyor.

Her ne kadar son yıllarda Japonya'daki rüzgar çiftliklerinin sayısı önemli ölçüde artmış olsa da, 2008 yılında yayımlanan öngörüler, rüzgar enerjisinin ülkenin toplam elektriğinin sadece yüzde 0.2'sini karşılayacağını ortaya koyuyor.

Bu arada, Hamanaka-cho rüzgar enerjisi çiftliği ve Hanasaki Rüzgar enerjisi projesinin depremden oldukça büyük zarar gördüğü belirtiliyor. Genel olarak bakıldığında, depremden en fazla rüzgar projelerinin etkilendiği ortaya çıkıyor.

Japonya genelinde karada kurulu rüzgar çiftliklerinin sayısı bin 300'e ulaşıyor. Bu çiftlikler bölgesel hükümetler ve Eurus Energy Holdings, Electric Power Development, Japan Wind Development CO., Eco-Power ve Clean Energy Factory başta olmak üzere Japon şirketler tarafından yönetiliyorlar.

Küresel Rüzgar Enerjisi Konseyi'ne göre, Japonya kurulu rüzgar gücü açısından 2010 yılında dünya genelinde 18. ülke konumundaydı. Japonya'nın rüzgar kapasitesi ise toplamda 221.000 KW'a ulaşıyor.

Japonya'da yaşanan depremin solar enerji tesislerini ne boyutta etkilediğine dair ise net bir bilgi yok.

Bu arada silikon solar hücreler üreten Kyocera Corporation, depremden zarar görenlere 1.22 milyar dolar yardımda bulunacağını açıkladı.

Mitsubishi Electric Corp. ise deprem kurbanlarına 4.8 milyon dolar bağışta bulundu.

Solar pazarında Honda Soltec ile faaliyet gösteren Honda, tesislerinin büyük bir bölümünü kapatmak ve üretimi 20 Mart tarihine kadar durdurmak zorunda kaldığını açıkladı. Şirket depremzedelere 3.6 milyon dolar bağışta bulundu.

Sonuçta, nükleer enerji sektörüne yönelik gündeme gelen soru işaretleri, hükümetlerin düşük karbonlu enerji kaynaklarına odaklanmalarına yol açabilir. Eğer nükleer, temiz enerji özelliklerini kaybeder ve küresel ısınma ile mücadele siyasi gündem maddelerinden biri olmaya devam ederse, hükümetler yenilenebilir enerjilere daha fazla yatırım yapmaya karar verebilirler.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar