Japonya deprem riskini nasıl yönetiyor?

Dr. Bertan KAYA
Dr. Bertan KAYA YENİ DÜNYADA YÖNETİM [email protected]

Japonya, doğal afet özellikle de deprem söz konusu olduğunda Türkiye ile birlikte akla gelen ilk ülke. Japonya, son 10 yılda dünyadaki "güçlü" depremlerin (6 veya daha büyük şiddette) yaklaşık yüzde 20'sinin yanı sıra yılda birden fazla tropikal fırtınayı atlattı. Geleneksel Japon düşünce sistematiği ve yönetim felsefesinin de yardımı ile dünyadaki en hazırlıklı ülkelerden biri haline geldiler. Ülkeyi vuran felaketlerin miktarı ile nüfus yoğunluğunu karşılaştırdığınızda ve bunu ölüm oranıyla karşılaştırdığınızda, rakamların şaşırtıcı derecede küçük olduğunu görebilirsiniz. Yenilik yapma, yatırım yapma, eğitim verme ve geçmiş hatalardan ders alma yeteneği, Japonya'yı dünyanın depreme en hazır ülkesi haline getirdi.

Neyi doğru yapıyorlar?

2020 senesinin Aralık ayında Japon hükümeti, afete karşı hazırlıklarını hızlandırmak için beş yıllık, 15 trilyon yen (144,4 milyar $) bütçeli yeni bir plan hazırladı. Öngörülen büyük depremlerin yanı sıra rüzgar ve sel hasarlarının risklerini azaltmayı amaçlayan önlemler; yolların, okulların ve havaalanlarının iyileştirilmesinden, yağmur tahmini için bir süper bilgisayara kadar uzanıyor. 123 adet afet azaltma projesini içeren bu plan, hükümetin mevcut üç yıllık bir acil durum projesinin can ve malları korumak için yetersiz olduğuna karar vermesinin ardından kabul edildi.

Elbette Japonya da bu noktaya acı tecrübeler ile geldi. Özellikle 2011 senesinde yaşanmış olan Büyük Doğu Japonya Depremi (GEJE), benzeri görülmemiş bir yıkım ölçeğiyle Japonya'ya ve dünyaya damgasını vuran bir mega felaket olarak (nükleer felaket ve 15000 kişinin kaybı gibi sonuçlar doğurdu) Japonya’nın konuya yönelik farklı stratejiler geliştirmesine neden oldu.

Üç ortak nokta…

GEJE sonrası bölgenin yeniden inşası ve analizinden öğrenilen çok sayıda ders arasında, çeşitli sektörlerde toplanan iyi uygulama örnekleri aracılığıyla tekrar tekrar ortaya çıkan üç ortak nokta dikkat çekiyor: Birincisi planlamanın önemi.

Afetler her zaman beklenmedik olsa da benzeri görülmemiş değilse, afetler için planlamanın hem meydana gelmeden önce hem de sonra faydaları vardır. Japonlar bu sebeple sürekli senaryolar bazında afetlere ve afet sonrasına hazırlık yapıyor, simülasyonlar ile senaryoları test ediyor, risk noktalarını belirleyerek önlemler alıyorlar. Japonya Disaster Risk Management (Deprem Riski Yönetimi) konusunda Dünya Bankası ile sadece Japonya değil, tüm gelişmekte olan ülkelere yönelik destekler sağlıyor.

İkincisi, dirençlilik/dayanıklılığı (resilience) ülke genelinde ortak bir şekilde artırmaya çalışıyorlar. İşi sadece merkezi ya da yerel yönetimlerin üzerine bırakmıyorlar.

GEJE'den bu yana geçen 10 yılın ardından, bir sonraki felakete karşı altyapının, hazırlığın ve finansmanın dayanıklılığını ve koordinasyonunu güçlendirmek için, Japonya genelinde ulusal ve yerel yönetimler, altyapı geliştiricileri ve operatörleri, işletmeler ve endüstriler, topluluklar ve haneler; işbirliği ve karşılıklı destek yoluyla risk azaltma, müdahale ve süreklilik konusunda ortak hareket ediyorlar. Yani topu bir kuruma attım, o kurum sorumluluk üstlensin ve koordinasyonu sağlasın diye bir şey yok. Devlet- sivil insiyatifler birlikte çalışıyor. Sivil insiyatifler dışlanmıyor, sürece dahil ediliyor!

Üçüncüsü, felaket öncesi tedbir ve sonrası müdahalede teknoloji, yöntem ve araç çeşitliliğinin sağlanması. Örneğin, Japonya’da mimarlar ve mühendisler, hasarı azaltmak için teknoloji ve tasarımın sınırlarını zorluyor. Örneğin bir yasal düzenleme ile deprem bölgelerine yönelik Kenchikushi (bina kusurlarından 10 yıl süreyle sorumlu tutulabilen lisanslı mimar-mühendisler) uygulamasını devreye aldılar. Bu durum tasarım, inşaat ve kontrollükte suiistimallerin önüne geçmede çok etkili oldu. Bu ve benzeri pek çok uygulama ile özellikle 2011- 2018 arası ardışık depremlere ve sosyoekonomik ve demografik değişikliklere yanıt olarak inşaat yasalarını kademeli olarak değiştirerek, güvenli ve afetlere en dayanıklı bir çevre oluşturmayı başardılar.

Depremlere karşı alınan etkili bazı diğer tedbirler

Japonya'daki depremlerin sürekliliği göz önüne alındığında, tüm evler bir dereceye kadar sarsıntıya dayanacak şekilde ve kanunla belirlenmiş katı depreme dayanıklılık standartlarına uygun olarak inşa ediliyor. Bu yasalar, okullar, hastaneler ve ofis binaları gibi diğer yapılar için de geçerli. Tokyo'daki binaların yaklaşık yüzde 87'sinin depremlere dayanıklı olduğu ileri sürülüyor. Bu muhteşem bir yüzde. Pek çok yapı, bir sarsıntıya karşı esnek olacak şekilde inşa ediliyor ve bazı yapılar, binaların şokla hareket etmesine izin veren Teflon üzerine inşa edilirken, diğerleri, emebilen şişirilmiş, kauçuk veya sıvı dolu tabanlara sahipler. Örneğin, Tokyo'nun ünlü Skytree'si, yüzyıllarca süren depremlerden kurtulmuş antik ahşap pagodaların şeklini taklit ederek doğal afetlere dayanacak şekilde inşa edildi.

Acil durum uyarı sistemi ile beş ila 10 saniye kazanılabiliyor

Japonya'daki her akıllı telefonda bir deprem ve tsunami acil durum uyarı sistemi mevcut. Yaklaşan felaketlerden yaklaşık beş ila 10 saniye önce tetiklenen bu sistem, kullanıcılara gerekirse hızlı bir şekilde pozisyon almaları için zaman kazandırmayı hedefliyor. Sistem deprem duruncaya kadar “Jishin desu! Jishin desu!” (Deprem var) diyerek alarm veriyor.

Japonya'daki okullar da düzenli olarak deprem tatbikatları yapıyor. Bu tatbikatların bazıları ayda bir kez oluyor. Küçük yaşlardan itibaren okul çocukları, bölgelerinde bir deprem gerçekleştiğinde kendilerini korumanın ve güvende kalmanın en iyi yolu konusunda eğitiliyor. Örneğin, çocuklar deprem bitene kadar sıralarının altına girerek masa ayaklarına tutunma konusunda refleks kazanıyor. Dışarıda oynuyorlarsa, düşen molozların çarpmasını önlemek için çocuklara doğrudan açık bir alanın merkezine gitmeleri öğretiliyor.

Japonya'da ayrıca, çocukların deprem simülatörlerine girerek, geçerek bir depremi deneyimledikleri, böylece deprem hissini çok küçük yaşlardan itibaren tanımalarının sağlandığı okul gezileri de var.

Japonlar geçmiş felaketlerden ders alma konusunu da çok önemsiyorlar. 1995 yılında, Kobe şehri, 5 bin kişinin ölümüne ve 10 binlerce evin yıkılmasına neden olan, tamamen yıkıcı Büyük Hanshin Awaji depremini yaşadı. Şehrin yeniden inşasının ardından Kobe Deprem Anıt Müzesi'ni inşa ettiler. Afet sırasında kaybolan insanları anmak için inşa edilmiş bu müze, aynı zamanda afet önleme ve hayatta kalma konusunda yararlı görseller ve eğitim uygulamaları ile dolu bir eğitim merkezi olarak da çalışıyor.

Japonya ile ortak çalışmaların sayısı artırılmalı

Japonlar burada yazamadığımız yapay zeka dahil pek çok aracı depremle mücadelede kullanıyorlar. Bu konuda son derece de paylaşımcılar. Türkiye artık bir deprem ülkesi olduğu gerçeğinin farkına varmalı. Esasen 1999’da varmalıydı ama bilim insanları rant ve siyasi kaygılar nedeniyle seslerini duyuramadılar. Bugün geldiğimiz noktada Türkiye’nin ütopik üst yapı projelerinden vazgeçerek, kaynaklarını deprem konusuna aktarması kaçınılmaz gözüküyor. Bu noktada siyasi iradenin, benzer zorluklar yaşayan ve oldukça mesafe almış olan Japonya ile sıkı bir işbirliğine gitmesini öneriyorum.

Seçim sonuçları ne olur bilemiyoruz ama seçim sonrası kurulacak olan hükümetin bir numaralı gündemi özellikle olası İstanbul depremi olmalıdır. Ayrıca bir afet bakanlığı kurulması ve tüm karar verici yönetim kadrosunun doğal afetlerde uzman bilim insanlarından oluşturulması da iyi bir strateji olacaktır.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar