Japonya-Çin ilişkilerinde yeni bir döneme doğru

Orhan AKIŞIK
Orhan AKIŞIK KÜRESEL PERSPEKTİF [email protected]

 

Japonya'da geçen pazar günü yapılan seçimlerin galibi Liberal Demokratik Parti. Liberal Demokratların lideri Başbakan Shinzo Abe, ülkenin en önemli ekonomik sorunu olan deflasyon ortadan kaldırılana kadar maliye ve para politikalarına ağırlık verileceğini; hedef enflasyon oranının yüzde 1'den 2'ye yükseltileceğini açıkladı.
 
Başbakan Abe'nin, gerektiğinde Japonya Merkez Bankası'na bağımsızlık tanıyan 1998 tarihli yasanın değiştirilmesinin gündeme geleceğini belirtmesi, önümüzdeki aylarda görev süresi dolacak olan Merkez Bankası Başkanı Masaaki Shirakawa'ya peşin bir uyarı. Ekonomik krizle birlikte tüm ülkelerde merkez bankalarının bağımsız kuruluşlar oldukları; politikalarından hiç bir şekilde taviz vermemeleri gerektiği yönündeki inanış da büyük ölçüde sarsıldı. Bağımsızlık tanımını sadece enflasyon karşıtı bir politika izlenmesine engel olmamakla özdeşleştiren anlayışın bugünkü konjonktürde geçerli olmadığı görülüyor.
 
***
 
İkinci Dünya Savaşı sonrası dönemde olağanüstü hızla büyüyen Japonya'da, ekonominin yaklaşık yirmi yıl önce içine girdiği deflasyon hala giderilebilmiş değil. Ancak, deflasyon tek ekonomik sorun değil; gıda ürünleri ve petrol fiyatlarındaki artış, giderek yaşlanan nüfus, gayrisafi yurtiçi hasılanın yüzde 200'ünü aşan kamu borçları ülkenin karşı karşıya olduğu diğer önemli ekonomik sorunlar. Dünyanın AB, ABD ve Çin'den sonra dördüncü büyük ekonomisi Japonya'nın toparlanarak yeniden büyüme yoluna girmesi, küresel ekonominin istikrarı açısından da önemli.
 
***
 
Yende son günlerde meydana gelen değer kayıplarında seçim sonuçlarının da payı var. Japonya Başbakanı, ekonomiyi canlandırmak için para ve maliye politikasının gevşetileceğini söylemesine rağmen, gayri safi yurtiçi hasılaya oranı itibariyle dünyanın en borçlu ülkesi Japonya'da, harcama ve vergi konularında yapacak pek bir şey yok. Geriye para politikası kalıyor. Para politikasının gevşetileceği açıklamasından üretimleri, ihracata yönelik sanayi kuruluşları tabiatıyla memnun, bu tür bir politika, yendeki devalüasyonu hızlandırarak ihracat gelirlerini ve buna bağlı olarak ekonomik büyümeyi teşvik edebilir. Ancak bunun bir garantisi yok.
 
Zira bu politikanın başarısı, dünya ekonomisindeki, özellikle de ABD ve AB'deki gelişmelere ve hatta Çin ile olan ilişkilere de bağlı. ABD ve AB ekonomilerinde devam eden belirsizliklerin yakın bir sürede sona ereceğine dair belirtiler görülmüyor. Mali uçurumun eşiğindeki ABD ekonomisi, Demokrat ve Cumhuriyetçilerin vergi ve harcama politikalarına ilişkin anlaşmazlığından dolayı resesyona girerse bu, ekonomisi ihracata dayalı Japonya'nın planını bozabilir.
 
***
 
Yeni Japon hükümetinin izleyeceği dış politika daha şimdiden Çin'i düşündürmeye başladı. Geçtiğimiz aylarda Doğu Çin Denizi'nde bulunan adalar üzerindeki hükümranlık haklarından dolayı iki ülke arasındaki ilişkiler gerginleşmiş; Çin'de, Japonya aleyhtarı gösterilerin yapılmasına yol açmıştı. Başbakan Abe'nin seçimlerden hemen sonra adaların Japonya'ya ait olduğu, bu konuda taviz verilmeyeceği açıklaması yakın bir gelecekte iki ülke arasındaki ilişkilerde yeni gerginliklerin ortaya çıkması ihtimalini arttırıyor. Japonya Başbakanı'nın Hindistan, Avustralya ve bölgenin diğer ülkeleriyle güvenlik ve enerji alanlarında işbirliğinin güçlendirileceği yönündeki açıklamasının altı çizilmeli.
 
Bu işbirliğine hemen her fırsatta bir Pasifik ülkesi olduğunu vurgulayan ABD'nin uzak kalması ise düşünülemez. Japonya Başbakanı'nın ayağının tozuyla yaptığı bu açıklamadan ABD haliyle memnun olmuştur. Peki, Çin etrafında gelişen bu bloka karşı sessiz kalır mı? Çinli yetkililerin açıklamalarından, Çin'in geri adım atmaya niyetli olmadığı görülüyor. Tüm ülkeler açısından ekonomi ve siyasetin birbiri üzerindeki etkisinin arttığı bir dönemden geçiyoruz. Gelişmelere bakılırsa, önümüzdeki yıllarda dünya siyasetindeki belirsizlikler Ortadoğu'yla sınırlı kalmayacak.
 
Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Vekalet savaşları 08 Ekim 2016
Clinton farkı 01 Ekim 2016
Sorun küreselleşmede mi? 27 Ağustos 2016