Japon hastalığı
Doğal bir afet Japonya'yı vurdu. Bir felaket için iyi bir dönem yoktur. Ancak felaket bu sefer ekonomik açıdan da kötü bir zamana denk geldi. Japon ekonomisi zaten kırılgan bir yapıya sahip. Yüksek enerji ve gıda fiyatlarına rağmen, deflasyonist baskılar devam ediyor. Yaşlı nüfus kambur oluşturuyor. Ekonomideki kaynak dağılımından yaşlılar daha fazla pay alıyor. Sağlık harcamaları katlanarak artıyor. Yaşlı nüfus risk almadığı için, gereken sosyal ve ekonomik değişimi gerçekleştirmek de zorlaşıyor. Ekonomideki verimsiz harcamalar artıyor, rekabet gücü azalıyor. Literatüre 'Japon hastalığı' olarak geçebilecek bu durum, çağımızın hastalığı olabilir. Sanayileşmiş ekonomiler, hatta gelişmekte olan ülkeler bile bu hastalığa yakalanabilirler (AB'de emareler görülüyor). Deprem sonrasında artacak yatırımlar ile ekonomi bir süre sonra toparlanma sinyalleri verebilir. Yapılacak harcamalara rağmen, yaşlılık hastalığına yakalanan bu ekonomiyi çok parlak bir gelecek beklemiyor.
Japonya'daki deprem nedeniyle, AB'nin aldığı kararlar ve bu haftaki Fed toplantısı arka planda kaldı. AB'den başlarsak; yeni önlemler, sorunlu ülkelerin borçlarını ödeme kabiliyetlerini artırmaz. AB yetkilileri, kurtarma fonunun birincil piyasadan tahvil almasının önünü açmış. Ancak ikincil piyasadan alım yapması konusunda bir yetki vermemiş. Tahvil alımlarını yapan Avrupa Merkez Bankası, bu işi kurtarma fonunun üstlenmesini istiyordu. Bu noktada da bir çözüm yok. Belirsizliklere karşın, gelişmeler Euro-pozitif algılanıyor. Deprem olmasaydı, Euro bu yılın yeni zirvelerine ulaşabilirdi.
Fed toplantısından yeni haberler çıkmaz. Tahvil alım programının bitirileceğine vurgu yapılır. Piyasalar açısından, Fed'in bu yıla da damgasını vuracağını düşünüyorum. AB'deki gelişmeler, Orta Doğu'daki olaylar, Japonya'daki deprem piyasaları uzun süre etkilemez. Olumlu veya olumsuz, piyasa üzerindeki kalıcı etkiyi yine Fed yaratır. Geçenlerde, 1997 tarihli bir makaleyi okuyordum. Makale, petrol şokları ve para politikası ile ilgiliydi. Bundan 15 sene önce yazılmış bu makale, yazarı Bernanke olduğu için ilgimi çekti. Bernanke'yi bir merkez bankacı olarak beğenmem. Günümüzdeki merkez bankacıların çoğu gibi; bir ekonomide yapısal sorunlar da olsa, istikrarlı büyümeye teşvik politikaları ile geçilebileceğini savunan Keynesyen ekoldendir. Ancak bir konuda hakkını yemeyelim. Tahvil alımlarına karşı çıkan şahin Fed üyelerine rağmen, Bernanke'nin toplantılarda müthiş bir hakimiyeti var. Bernanke'nin tarzı bir önceki Fed başkanı Greenspan'den farklı da olsa, Fed politikalarının belirlenmesinde çok etkili olduğu açık şekilde görülüyor.
Makaleye dönersek; Bernanke, petrol şokunun ekonomi üzerindeki negatif etkisinin, petrol fiyatındaki yükselişten değil, buna karşılık olarak yükseltilecek politika faizinden kaynaklandığını iddia ediyor. Petrol fiyatı yükseldiğinde para politikasının değiştirilmemesi gerektiğini; 10 ay içinde ekonominin tekrar stabilize olacağını vurguluyor. 1997 senesinde yazılmış bir akademik makale, günümüzdeki daha modern tekniklerle nasıl sonuçlar verir, bilinmez. Kişisel yorumum; sabit fikirli olduğunu gözlediğim Bernanke'nin, arka koltuğa oturacağı, petrol fiyatını izleyeceği ve anormal yükselişler yaşanmadıkça gevşek para politikasından vazgeçmeyeceğidir.