Jackson Hole toplantısı ve piyasalar
Son yazıların teması iki konu üzerine kurulu; risk algısındaki değişim ve azalan işlem hacmi aktivitesi. Her iki başlığı da Ağustos ayı işlemlerinde birçok kez tecrübe etme şansımız oldu. Dışarıda ABD endeksleri ve euro/dolar paritesindeki sıkışmayı, içeride ise dolar/lira kuru ve BİST 100 endeksindeki yön arayışını takip ettik. Zayıf veri ortamı ve merkez bankalarının yönlendirme seviyesi de düşüş gösterince elde kalan tek önemli başlık 24-26 Ağustos tarihlerinde gerçekleştirilecek olan Jackson Hole toplantıları oldu.
İlk kez düzenlenen bir organizasyondan bahsetmiyoruz. Daha önce de dünyanın önde gelen merkez bankalarının yöneticileri tarafından katılım sağlandı ve kamuoyunda gündem maddesi olarak yakından izlendi. Bu sene için öne çıkmasının ardındaki ana neden küresel para politikalarındaki normalleşme süreci için ne ölçekte yönlendirmeye sahne olacağı sorusuna yanıt aranması. Reuters tarafından geride bıraktığımız hafta içerisinde servis edilen habere dek toplantının yıldızı olarak ECB Başkanı Draghi belirtiliyordu. Ancak, yeni bir politika değişikliği mesajının verilmeyeceği beklentisi oluşması nedeniyle işlem hacimlerindeki düşüş hız kazandı. Bardağın diğer tarafından baktığımızda, beklenti içerisinde olan yatırımcıların hareket etme isteklerindeki düşüş olarak da tanımlamak mümkün. Sanıyorum ki ihtimallerden birincisi daha baskın gelecektir.
Bu yazının kaleme alındığı dakikalarda toplantıların başlamasını beklediğimizi söylemek gerek. O nedenle henüz merkez bankaları cephesinde kamuoyuna yansımış yeni bir mesaj söz konusu değil. Zaten yerel piyasalardaki haber akışı saat farkı nedeniyle Yellen’ın konuşmasını yakalama şansına sahipken, Draghi’yi piyasa kapanışı sonrasında izleyeceğimizi gösteriyor. Bu da bizi olası politika değişikliği mesajları karşısında Pazartesi sabahı Asya fiyatlamasına vereceğimiz tepkiye götürüyor. Mutlaka bir sonuç çıkacağı beklentisinde olmamak şu an için daha sağlıklı bir fikir. Mevcut çapraz kurlar, tahvil faizleri ve hisse senedi fiyatlamaları da bunu gösteriyor.
Kuşkusuz asıl kırılım adım atılması hakinde Eylül ayı içerisinde olacak. ECB ile başlayacak olan üçüncü çeyreğin son ayı Fed ile sona erecek. Bir süredir değerli euronun Avrupa’da ekonomiye ve enflasyona verebileceği zararlara yönelik farklı analizler açıklanıyor. Genel kanı, toparlanmadaki kırılganlığın ve sorunlu ülkelerdeki zayıflığın devam etmesi nedeniyle ECB’nin adım atma noktasında hassas olacağı. Unutmamak lazım ki, sıkılaştırmada farklı bir boyuta taşınacak her ihtimalde euronun yeni bir değerlenme dalgasına girmesi yüksek olasılık. Burada ne kadar sağlıklı bir iletişim kurmak isterseniz isteyin, fiyatlama algısı değiştikten sonra geri dönüş kısa vade için oldukça güçleşiyor.
Farkında mısınız; Fed’i pek tartışmıyoruz. ABD siyasetindeki zemin kayması ve güçsüzleşen Beyaz Saray nedeniyle sahne Nisan-Mayıs döneminden bu yana euro ve ECB’de. Üstelik Haziran ayında faiz artışına giden ve bilanço sinyali veren bir Fed’e rağmen. Para politikasının aktarım mekanizmalarından birisi de algı yönetimi ve yatırımcı davranışıdır. 2008 krizi sonrası oluşan yeni fiyatlama ortamında her ikisinin de ne denli önemli olduğu farklı örneklerle birçok kez gördük. Eklemek lazım; Fed’in kullandığı dil genel olarak yatırımcıları hazırladı. Bu da sahnenin euroya kaymasında bir diğer etken.