İzlanda'dan çıkartılacak dersler...
Futbol seyircisi değilim ve futboldan da hiç anlamam. Ancak bu futbolla hiç mi hiç ilgilenmediğim anlamına gilmez. Zira futbol yalnızca sahada 22 kişinin yaptığı bir spor değil hem politik hem ekonomik kökleri ve yansımaları olan toplumsal bir olgu. Yani Simon Kuper'in meşhur kitabında dediği gibi futbol sadece futbol değil. Toplumda geniş kitlelerin ilgisini çeken her spor için bu dediğim geçerli elbette. Örneğin ABD'de Amerikan futbolu veya basketbol için aynı şeyi söyleyebiliriz.
Futbolu hiç izlemediğim ve anlamadığım halde futbol yazısı yazmama neden olan şey, geçtiğimiz hafta başlayan Euro 2016'da sürpriz olarak görülen İzlanda-Portekiz maçı oldu. İzlanda'nın attığı golle birlikte Twitter'ın timeline'ına şaşkınlık ifade eden pek çok yorum düştü. Birkaç kullanıcı İzlanda'nın kupadaki varlığının son 10-12 yılda futbola yaptığı yatırımın sonucu olduğunu söyledi. Ancak Ronaldo'nun beraberlik sonrası İzlanda Kaptanı Aron Einar'a yaptığı küstahça hareket de gösteriyor ki Avrupa futbolu İzlanda'ya henüz pek de hazır değil...
Dediğim gibi Twitter'da timeline bu tür bir tartışmayla dolunca Ekim 2014'te Habervesaire.com'da yayınladığımız bir haber aklıma geldi. Can Türkmen imzalı haber *Futbolda İzlanda başarısının sırrı” başlığını taşıyordu. Yazıda, o ana kadar hiçbir büyük turnuvaya katılamayan İzlanda'nın Euro 2016 elemelerine hızlı başladığı belirtilerek, son cümlede “Bu sefer şeytanın bacağını kıracakmış gibi gözüküyor” yorumu yapılıyordu. Evet o tarihte ilk üç maçında sırasıyla Türkiye, Letonya ve Hollanda'yı yenerek grupta lider olan İzlanda, bu üç maçta 8 gol atıp henüz hiç gol yememişti. Sonuç olarak elemelerde 6 galibiyet, 2 beraberlik, 2 mağlubiyetle 20 puan topladı. Liderliği Çek Cumhuriyeti'ne kaptırsa da eleme grubunu ikinci bitirerek şeytanın bacağını kırdı ve milli takımıyla ilk kez büyük bir turnuvaya katıldı. Gidişata bakılırsa Euro 2016'nın kendinden en çok söz ettiren takımlarından biri de olacak gibi.
Dünyada futbol sahnesine çıkmak için özel hazırlık yapan tek ülke İzlanda değil. İzlanda gündeme oturunca, yine Habervesaire için, geçen dönem Emincan Mut'un hazırladığı bir başka haber aklıma geldi. O haberde de bu kez dünyanın en kalabalık ülkesi olan Çin'in futbol konusundaki yatırımları ve Dünya Kupası'na yönelik çalışmaları anlatılıyordu. Çok çok büyük ve çok çok küçüğün aynı amaca dönük çabalarının karşılaştırması gerçekten ilginç ipuçları veriyor.
İzlanda'nın futboldaki bu yükselişi, 10-15 yıl önce başlatılan altyapı yatırımlarına dayanıyor. Tabii yalnızca yatırım değil ülkede çok büyük bir futbol sevgisi de var. Hava koşulları nedeniyle dünyanın en kısa ligine sahip olan İzlanda'da futbol sezonu Mayıs'ın ilk haftası başlayıp, Ekim'in ilk haftası sona eriyor. Şu anda 12 takımlı olan İzlanda Ligi, eskiden 10 takımlıydı ve lig de eylül ayında bitiyordu. Bu kadar kısa bir sezona ve aslında futbol için bu kadar olumsuz doğa koşullarına rağmen ülkedeki lisanslı futbolcu sayısı hayli şaşırtıcı. 325 bin nüfuslu ülkede 25 bin kişi futbol lisansına sahip. Yani nüfusun neredeyse yüzde 8'i lisanslı futbolcu. 80 milyona dayanan Türkiye'de yaklaşık 597 bin lisanslı futbolcu (nüfusun yüzde 0.8'i kadar) olduğu düşünülürse İzlanda'da futbola yönelik ilginin boyutu daha iyi anlaşılabilir.
Ülkedeki bu ilgiyi başarıya dönüştürmeyi hedefleyen İzlanda Futbol Federasyonu, 2006'dan beri altyapı yatırımlarına büyük önem veriyor. 2006 yılından itibaren geliştirilen suni çim sahalar ve kapalı spor salonlarıyla birlikte eylülden mart ayına kadar hiç bir ön sezon çalışması yapamayan futbolcular, artık 12 ay boyunca futbol oynayabiliyor, antrenman yapabiliyor. İzlanda'ya başarı getiren bir başka sır ise altyapıyla birlikte son 15 yılda eğitime yapılan yatırımlar.
İzlanda Futbol Federasyonu'nun 2000 yılında başlattığı “İyi oyuncu için iyi antrenörlere, iyi antrenörler için de iyi eğitimlere ihtiyaç vardır” sloganıyla birlikte 2000 ile 2011 yılları arasında geliştirilen antrenörlük eğitimlerine toplam 4 bin kişinin başvurması ülkenin daha fazla futbolcu üretmesini sağlıyor. Halihazırda İzlanda Milli Takımı’nda forma giyen 25 futbolcunun 23'ü başka ülkelerin liglerinde top koşturuyor.
İzlanda'nın başarısının ardındaki bir başka faktör ise elbette milli takımın başındaki teknik adamlar. Bu kadar futbol sevgisi ve sistemli yatırımdan sonra takımı doğru değerlendirmek ve yönlendirmek de önemli elbette. İsveçli Lars Lagerback ve Heimir Hallgrimsson 2011'den beri takımın başında. Lars Lagerback hiçbir profesyonel futbolculuğu olmamasına rağmen başarılı olmuş ender teknik adamlardan biri.
İzlanda'nın son 15 yılda futbolda gösterdğii bu sıçrama, 2008 sonrasında ekonomik krizle gölgelense de bugün Euro 2016'da Avrupa çapında varlığını kabul ettirmiş durumda. İzlanda'nın hikayesinde küçük ve bir hedefe odaklanmış bir yapının başarısını gözlemleyebiliyoruz. Al Ries'ın dediği gibi küçük şirketlerin ve küçük ülkelerin başarısı için gereken odaklanma İzlanda'da da meyvelerini veriyor.
Bunun yanında tam tersi özelliklere sahip bir ülke olan Çin'in öyküsüne de değinmek daha net sonuçlar çıkarmamızı sağlayacak ama bu haftalık yerimiz İzlanda'ya yetti. Çin Futbolu ve iki ilke arasındaki strateji farkından çıkartılacak dersler bir sonraki yazıya kaldı.