İzlanda'dan çıkartılacak dersler (2)

Güventürk GÖRGÜLÜ
Güventürk GÖRGÜLÜ PAZARLAMA 3.0 [email protected]

Geçen haftaki yazıda İzlanda gibi bir mikro ülkenin futbolda elde ettiği başarıyı ele almış ve bu başarıda odaklanmanın etkisine dikkat çekmiştik. Bu arada İzlanda'nın, Euro 2016'da Avusturya'yı yenerek iki beraberlik ve bir galibiyetle grup ikincisi olarak tur atladığına tanık olduk. 

Bu hafta da İzlanda'nın tam tersi, dünyanın en kalabalık ülkesi Çin'in futbol alanındaki iddiasına ve stratejisine değinmek istiyorum. Dediğim gibi geçtiğimiz aylarda bu konuyla ilgili bir derlemeyi öğrencilerimizden Emincan Mut Habervesaire.com için yapmıştı. 

Çin’de 90’lı yıllarda komünist sistem nedeniyle futboldan para kazanılmıyordu ancak ülke insanının bu spora ilgisi artıyor ve lisanslı futbolcu sayısı 600 bine yaklaşıyordu. Ülkede futbol 1994'te piyasaya açılıp profesyonelleştirildikten sonra özel şirketler futbola yatırım yapmaya başladı. Fakat para kazanma hırsı kısa sürede yasa dışı yolları beraberinde getirdi. Bu kolay kazanç yöntemi, şikeyle içli dışlı bir hakem, oyuncu, kulüp düzeni, kısaca hilenin, mafyanın kol gezdiği bir lig yarattı. Böyle bir ortamda seyirci de, sponsorlar da ellerini eteklerini futboldan çekti. 

2007'de Singapur’daki bir şike soruşturmasının köklerinin Çin’e kadar uzandığının anlaşılmasıyla Çin'deki kulüplere büyük operasyonlar yapıldı. Yapılan temizlikle kulüpler tekrar futbola odaklansa da ülkenin futbola olan ilgisi ciddi bir erozyona uğramıştı. Özel sektör kulüplere sponsor oldu, yıldız futbolcular ve teknik adamlar transfer edildi, ancak toplumun bu spora olan ilgisi yeterli düzeye getirilemedi. Sonuçta taşıma suyla değirmenin dönmeyeceği, parayla bir yere kadar başarı elde edilebileceği kısa sürede anlaşıldı. Zira 2012'ye gelindiğinde ülkedeki lisanslı futbolcu sayısı 100 bine gerilemişti. Bu tarihte Çin Komünist Partisi Sekreterliği ve Çin Devlet Başkanlığı’na getirilen Şi Cinping futbol konusunda da önemli kararlar aldı. 

Devlet Başkanı’nın da desteğiyle 2012 sonrasında Çin, açtığı futbol okulları ve yaygınlaştığı tesislerle hem ülkenin altyapısını geliştirmeye hem de toplumun ilgisini futbola çekmeye çalıştı. Ülkenin en büyük ve en zengin futbol kulübünün açtığı futbol okulunda halen 2 bin çocuk eğitim görüyor. 50 sahaya ve 150 antrenöre sahip bu okulun başında Real Madrid'ten transfer edilen bir isim var. Diğer yandan Çin'deki yeni kurallara göre ligdeki her takım 17 yaş altı takım oluşturmak zorunda. 2017’ye kadar lige oyuncu sağlamak amacıyla okullarda 20 bin yeni saha açılması planlanıyor. Çinli gençler İspanya kulüplerine gönderiliyor ve orada top koşturarak deneyim kazanmaları sağlanıyor. 

Yapılan bütün yatırıma rağmen ülkenin gençlerinin futbola çok büyük ilgi duyduğunu söylemek zor. Çin'de geleneksel olarak bireysel sporlar daha çok tercih ediliyor. Bir başka neden de Çin'de eğitimdeki rekabetçi ortam ve tek çocuk politikası. Zamanlarının büyük çoğunu ders çalışarak geçiren çocuklar futbola yeterince zaman ayıramıyor. Bunun yanında tek çocuk sahibi ebevenyler de çocuklarını futbola yönlendirme konusunda çok istekli davranmıyor. 

Bu büyük transferlere ve yatırımlara rağmen ülkenin futbol konusundaki başarısı hala sınırlı. Çin Milli Futbol Takımı, Ocak 2015’te Avustralya’nın ev sahipliğinde gerçekleşen Asya Futbol Şampiyonası’nda Suudi Arabistan, Özbekistan ve Kuzey Kore’nin bulunduğu grubu birinci tamamlayarak çeyrek finalde Avustralya’ya rakip olmuştu. Ancak ev sahibi takıma 2-0 yenildi ve turnuvaya veda etti.

İzlanda ve Çin karşılaştırmasından çıkacak birinci sonuç geçen hafta sözünü ettiğim büyük ve küçük ölçek farkı. Küçük bir ülkenin, tıpkı küçük işletmeler gibi bir konuya odaklandığında sonuç alması çok daha kolay oluyor. Büyük yapıların mali olanakları çok daha fazla olsa da büyük bir geminin yönünü değiştirmek gibi ilgi alanını değiştirmek de hayli zor. Hele bazı niş alanlara odaklanması çok daha zor.

İzlanda ve Çin arasındaki ikinci önemli fark ise görebildiğim kadarıyla hedefler konusunda ortaya çıkıyor. Çin Devlet Başkanlı Şi Cinping Ülke futbolu için üç hedef olduğunu söylüyor: Çin, Dünya Kupası’na katılsın. Çin, Dünya Kupası düzenlesin. Çin, Dünya Kupası’nı kazansın.

İzlanda ise ülke insanının futbol sevgisi ve ilgisini karşılayacak altyapı yatırımlarıyla bu ilgiyi destekliyor. Burada amaç Dünya Kupası'nı düzenlemek veya kazanmak değil, amaç daha çok futbol oynamak, daha iyi futbol oynamak ve futboldan daha çok zevk almak. 

Her zaman dediğimiz gibi bir işletme için para kazanmak ve kar etmek bir hedef olamaz. Çünkü bunlar bir işletmenin varlık nedenidir. İşletmenin hedefi yaptığı işi iyi yapmak, pazardaki en iyi oyuncu olmaktır. Bunun için de para kazanmaya değil müşteriye ve yapılan işe odaklanmak gerekir.

Çin gibi bir devin 20 yıldır futbolu profesyonelleştirmeye çalışması, seyirci sayısını artırmaya çabalaması, son 6-7 yıldır da altyapıya önem vermesi elbette uzun vadede sonuç verecektir. Ancak İzlanda'nın 10 yıl gibi bir sürede yaptığı yatırımlardan sonuç almaya başlamasının altında paraya veya kupaya değil, futbola, futbol kalitesine odaklanmasını aramak gerekir. Zira paraya odaklanıldığında Çin'de neler yaşandığı 2000'lerde görüldü. Diğer yandan insanlar futbolun zevkine varmadan kupa hedefi koymak da ne kadar çok tesis yaparsanız yapın, ne kadar yıldız transfer ederseniz edin seyirciyi de gençleri de sahalara çekmeye pek yetmiyor. Tabii buradan ve Euro 2016 sonuçlarından Türkiye'deki futbol dünyası için çıkartılacak sonuçlar da var ama iş öyle yerlere varır ki o alana hiç girmemek daha iyi.  
 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Orta vadeli temenniler 21 Eylül 2018