“İzaha davet” Cui Bono? 50.000 TL ve altında tutarlı faturalar enflasyonuna doğru bir gidişat mı?
PROF. DR. FUNDA BAŞARAN YAVAŞLAR
Geçen hafta Maliye Bakanı Sayın Naci Ağbal tarafından yapılan açıklamayla vergi ile ilgili kesimlerin gözleri yeniden “izaha davet” kurumuna çevrilmiştir. Hatırlanacak olursa, 6728 Sayılı Yatırım Ortamının İyileştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ile geçen yılın Ağustos başında Vergi Usul Kanunu (VUK) md.370’de düzenlenen izaha davetin amacı, -yasanın adına uygun şekilde- yatırım ortamını iyileştirmekti. İşte Bakanlık 25 Temmuz’da 482 sıra no’lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği’ni yayınlayarak, izaha daveti ne şekilde uygulayacağını açıkladı.
En başta belirtmek gereki ki; hakkında olumsuz bir işlem yapılmadan önce mükellefin idare tarafından dinlenilmesi ve böylece ona durumu açıklama imkanı sunulması, hem -mükellef haklarına da saygıyı öngören- hukuk devleti ilkesine uygunluk, hem iyi yönetimi ve aynı zamanda usul ekonomisini sağlama, hem mükellefle işbirliği/ gönüllü uyumu arttırmak ve hem de kıt kamu kaynaklarının verimli şekilde kullanılması bakımından son derece olumludur ve örneğin kaynak Alman Vergi Hukuku’nda da yer almaktadır. Dolayısıyla, bir kurum olarak izaha davet, gerek mükelleflerin ve gerek idarenin yararına bir araçtır. Aslında, VUK md.148’e binaen, VUK md.370 öncesinde de idare her zaman mükelleften bilgi /izah talep etme yetkisine ve hatta görevine sahipti ve bunu yapmaktaydı. Ancak, izaha davet ile, md.148’e kıyasla daha dar (birinci ve üçüncü fıkradaki koşullara bağlı) ve hukuki sonuçları belli (izahın yeterli bulunması halinde mükellef hakkında hiçbir işlem yapmama;, izahın yeterli bulunmaması halinde, -verilmemiş beyannamenin verilmesi, eksik beyannamenin tamamlanması, yanlış beyannamenin düzeltilmesi ve süresi içinde izah zamlı verginin ödenmesi şartıyla- yüzde 80 oranında daha az vergi ziyaı cezası) sui generis bir araç öngörülmüştür.
Bu araçla ilgili en önemli sorunlardan biri, izaha davet edilecek mükellefleri belirlemek konusunda idareye -eşitlik ilkesine aykırı kötüye kullanımlara açık- bir takdir yetkisi tanınmış olmasıdır. Yasa mevcut haliyle kaldığı sürece, mükellefler bakımından “izaha davet hakkı”ndan söz etmek mümkün değildir. İdare, dilediği mükellefi izaha davet yetkisine sahiptir.
Her ne kadar 1 Eylül 2017’den itibaren uygulanacak 482 sıra no’lu VUKGT’de, VUK md.370’in son fıkrasında verilen yetkiden hareketle “izaha davetin kapsamı” başlığı altında on altı konu belirlenmiş ve sadece bu konularla ilgili olarak mükelleflerin izaha davet edileceği ifade edilmişse de bu, bu konularla ilgili tüm mükelleflerin izaha davet edileceğini göstermez. Diğer yandan, Bakanlığa, konu belirleme yetkisi verilmesi Anayasa’ya aykırıdır. Çünkü, mükellef izahta bulunamasa bile, yüzde 80 oranında daha az vergi ziyaı cezasıyla cezalandırılma imkanını sunan yasal bir aracın kapsamı -en başta mülkiyet hakkına yapılacak müdahalenin kapsamı ile ilgili olduğundanvergilendirmeye ilişkin temel bir unsurdur. Bu nedenle, ancak yasa koyucu tarafından belirlenebilir. Kaldı ki, Tebliğ’deki bu konular neye göre belirlenmiştir? Örtülü sermaye konusunda izaha davet varken, mükellefin açıklamasına daha fazla ihtiyaç olan transer fiyatlandırması yoluyla örtülü kazanç konusunda niçin izaha davet yoktur? Kuşkusuz burada, idarenin de uyması gereken eşitlik ilkesiyle ilgili sorunlar vardır.
Nihayet, izaha davetin sağladığı en dikkat çekici yarar, hakkında -her bir belge itibariyle 50.000 TL’yi (bu tutar her yıl yeniden değerleme oranında artırılacaktır) ve mükellefin ilgili yıla ait toplam mal ve hizmet alışlarının yüzde 5’ini geçmeyen- sahte veya muhteviyatı itibariyle yanıltıcı belge “kullandığı” na yönelik bir tespit yapılmış mükellefler bakımından karşımıza çıkmaktadır. VUK md.359’da düzenlenen vergi kaçakçılığı suçuna yol açan eylemler arasında uygulamada belki en fazla karşılaşılan bu eylemi gerçekleştirdiği düşünülenler, VUK md.359’daki diğer eylemleri gerçekleştirdiği düşünülenlerin aksine, izaha davet edilebilmekte ve yukarıda belirtilen imkanlardan yararlanabilmektedir. Oysa, vergi kaçakçılığı suçu, vergi hukuku alanında her zaman yasa koyucunun kırmızı çizgisi olmuştur; şimdi bundan, üstelik en yaygın eylem tipi bakımından vazgeçilmektedir.
Görüşümüzce, mevcut haliyle VUK md.370’nin üç noktası, dürüst vergi mükelleflerinin ve ülkenin zararınadır: 1. izaha davet edilecek mükelleflerin tespiti konusunda, idareye sınırsız bir takdir yetkisi verilmesi (bu açıdan izaha davet, sonucu itibariyle uzlaşmanın, inceleme ve tarh öncesinde uygulanacak versiyonuna benzemektedir); 2. mükellef izahta bulunmasa/ bulunamasa dahi, kendisine muhakkak yüzde 80 oranında daha az vergi ziyaı cezası kesilmesi (bu, kötü niyetli mükellefleri vergi yasalarına uygun davranmama konusunda daha fütursuz hale getirecektir); 3. -her bir belge itibariyle 50.000 TL’yi ve mükellefin ilgili yıla ait toplam mal ve hizmet alışlarının yüzde 5’ini geçmeyen- sahte veya muhteviyatı itibariyle yanıltıcı belge “kullandığı”na yönelik bir tespit yapılmış mükelleflerin de izaha davet edilebilmesi (suç teşkil eden bu eylemleri araştırıp Cumhuriyet Başsavcılığına bildirilmek gerekirken (VUK md.367, TCK md.278), eylemi hakkında ön tespit yapılan mükelleften zamlı vergi aslını alıp, yüzde 20 vergi ziyaı cezası kesmek, bu eylemler yoluyla işlenen vergi kaçakçılığı suçunda büyük bir sıçrayışa yol açacaktır. Piyasa, 50.000 TL ve altında düzenlenen faturalarla dolup taşacaktır.)
Sonuç olarak, izaha davet, iyi bir kurumun nasıl sakıncalı hale getirilebileceğine güzel bir örnektir ve bu haliyle yatırım ortamının iyileştirilmesine fayda sağlamaktan uzaktır.