“İyiyim!” diyebilmek, komşuma bağlıymış.
Ankara’dayız…
Terör saldırısından sonra gelen, “İyi misiniz!” telefonlarına, “İyiyiz!” diyemedik…
* * *
“İyiyim!”, “Kötüyüm!” demek, içinde bulunduğun durumu açıklamaya yetmedi…
İyi olan da çok kötü biçimde etkilendi… İyinin iyi olması anlamsızlaştı…
* * *
Yaşadıklarımız, bize bir şeyi öğretiyor… Kaybettiğimiz bir şeyi…
Zorla öğretiyor…
Diyor ki:
Tek başına ya da bir gurubun iyi olması yetmiyor...
İyi olmamız için herkesin iyi olması gerekiyor... Yanımızdakilerin, komşumuzun, tanıdıklarımızın, tanımadıklarımızın, sevdiklerimizin, sevmediklerimizin, paydaşlarımızın, rakiplerimizin, bizim gibi düşünenlerin, bizim gibi düşünmeyenlerin…
* * *
Diğer öğrettiği şey ise:
Sıkıntıları yaşamadan önlem alabilmeliyiz…
Çok taraflı bakabilmeliyiz…
Belalar başa gelmeden işaretleri, sinyalleri görebilmeliyiz…
* * *
Her alanda öyle…
Terörün panzehiri olan aş ve işi bir çatı altında toplayan ekonomide de öyle…
Çok taraflı bakıp, işaretleri önceden görmemiz ve tüm piyasa aktörlerinin ayırt edilmeden iyi olmasını sağlamamız gerekiyor…
* * *
İflasların, iflas ertelemelerin, icraların, karşılıksız çeklerin artması bir işarettir…
Bunu sadece para politikası ile çözmek mümkün değildir…
Bunu sadece maliye politikası ile çözmek mümkün değildir…
Buna sanayi, üretim, istihdam, ihracat politikası gibi en az para ve maliye politikaları kadar etkili politikaları da eklemek gerekir…
* * *
Yani...
Üç beş bankamızın iyi olması yetmiyor...
Üç beş müteahhidimizin iyi olması yetmiyor...
Üç beş sanayicimizin iyi olması yetmiyor...
Üç beş ihracatçımızın iyi olması yetmiyor...
Sadece kamu bütçesinin iyi olması yetmiyor…
Sadece ihracatın iyi olması yetmiyor…
Çünkü sadece ve sadece ‘herkesin iyi olması’, ‘her verinin iyi olması’ iyi olanı daha iyiye götürüyor… Herkes, her veri iyiyse rekabet, geliştirme, gelişme, büyüme, kalkınma geliyor...
İklim denilen şey, herkesi ama herkesi ya olumlu ya da olumsuz etkiliyor…
* * *
İnsanoğlu bilemeyince elindekinin kıymetini ve düşününce sadece kendi çıkarlarını ve “Biz iyi olalım da gerisi tufan” felsefesini benimsemiş, bahşedilen nimetleri paylaşmaktan kaçınmışsa ve birde üşenip çalışmamışsa elindekinden de oluyor…
Yıllardır her türlü ihtiyaçlarını, açık hesapla karşılayan Türk üreticisine karşı, “Türkiye’den almazsak, Çin’den alırız.” diye böbürlenen Iraklı tüccarların, vize probleminden sonra Türkiye’nin kıymetini anlamaları gibi…
Yıllardır her türlü ihtiyaçlarını, açık hesapla karşılayan Türk üreticisine karşı, “Türkiye’den almazsak, Sırbistan’dan alırız.” diye ahkam kesen Rus üreticilerin, üretimde kapasite ve istihdam azaltmaların başlamasıyla Türkiye’nin kıymetini anlamaları gibi…
Bizim de ihracattaki düşüşün ardından Rusya’ya, Irak’a, İran’a, Mısır’a ihtiyaç duyduğumuzu anlamamız gibi…
* * *
Yaşananlardan ders alınacak mı? Bölge ülkelerindeki milyonlarca kişinin tek dileği galiba…