İyimserlik mi gerçekçilik mi?

Dr. Bertan KAYA
Dr. Bertan KAYA YENİ DÜNYADA YÖNETİM [email protected]

İş dünyasında, özellikle geleceğe ilişkin tah­min yaparken iki tür davranış var. Birincisi, aşırı umutlu bir bakış açısı ile bakmak. İş in­sanı umutlu olur, risk alır, risk almadan ticaret yapılmaz, hem son yirmi senede karşıya çıkan tüm zorluklara iktidar tarafından hep bir çare bulundu, yine bulunur, faiz indirimleri hele bir başlasın ekonomi de canlanır şeklindeki bakış açısıdır.

İkincisi, temkinli ve veri odaklı bakış açısı­dır. Bu bakış açısı ile geleceği modellemek, ob­jektif bakış açısını gerektirir. Hesaplı risk alma hakim davranış biçimidir. İyimser olalım ama gerçeklere de yüzümüzü dönmeyelim tutumu ile hareket edilir. Bugüne kadar sorunları çözdüler tamam ama ya bu sefer o kadar kolay çözemez­lerse diyerek ihtiyatlı bir tutum içinde olmak demektir.

İki tür yaklaşım var

İlk perspektifteki iş insanları genelde inişli çıkışlı, dramatik kazanç ve kayıplar ile karşıla­şırlar. Ya müthiş para kazanırlar ya da ciddi pa­ra kaybedeler. Gözleri karadır, konjonktür yan­larında olursa dergilerin kapağına çıkarlar. Kon­jonktür dönerse, şirketleri önemli ölçüde zarar eder veya konkordato yoluna gider.

İkinci perspektifteki iş insanları sürdürüle­bilir bir büyüme ve karlılık peşindedirler. Ölçü­lü bir risk alma, temkinli bir iyimserlikle karar verir, hareket ederler. Konjonktür iyi iken yavaş ve fazlaca temkinli hareket etmekle suçlanırlar. Konjonktür kötüye döndüğünde, patron sen ne vizyonlusun şeklinde övgüler alırlar.

Bugün iş dünyasında genel olarak bu iki tipo­lojiye sahip iş insanları ile karşılaşıyorum. Bun­lardan biri doğru diğeri yanlış diyemem. İçinde bulunulan sektör, şirketin yaşam döngüsündeki yeri, zamanlama hep belirleyicidir. Öte yandan yazılarımı takip edenler bilirler, büyük ölçekli şirketler için her zaman ikinci bakış açısından yanayım.

Yakın geleceği tahmin ederken temkinli iyimserlik öneriyorum

2025’i de bu perspektifle değerlendirmek ge­rektiğini düşünüyorum. Özellikle bütçe hazır­lık süreçleri başladı, devam ediyor. Ekonomi ile ilgili tahminler yaparken, aşırı iyimser, veriye dayanmayan, ya bir şekilde kurtarırlar hep kur­tardılar şeklinde bilimsel olmayan varsayımları lütfen tercih etmeyiniz.

Evet, 2025’ten itibaren işlerin en azından psi­kolojik olarak iyiye gitmesi bekleniyor ama ger­çekler ve veriler bize başka bir hikaye anlatıyor olabilir. Aşağıdaki belirtilen hususlara dair gün­cel verileri alarak genel bir analiz yapmakta fay­da var.

Ülkenin önemli rakamlara ulaşmış olan kı­sa vadeli dış borç tutarı, ödemeler dengesi açı­ğı, parlak olmayan PMI verileri, düşen kapasite kullanım oranları, ihracatın ithalatı karşılama oranındaki artış (ithalata bağımlı bir imalat sa­nayi ve tüketime dayalı büyüme paralelinde ba­kılmalı), yerli ve yabancı beklenti anketleri, cid­di bir risk teşkil eden bireysel borç istatistikleri, ithalata ve enerjiye bağımlılık eksenli dış ticaret açığı, jeopolitik riskler nedeniyle turizm gelir­lerinde olası kayıplar, reel kesim net döviz po­zisyonu açığı, tarım politikalarındaki sorunla­rın tarımsal ürün fiyatlarına yansıması, dolay­lı vergilerin ağırlığı ve vergi adaletsizliği, vergi tahsilat sorunları, yatırım iştahı ve iklimindeki zayıflama, genç nüfustaki işsizlik eğilimi, sıkı para politikasına devam zorunluluğu, yeni ana­yasa tartışmaları nedeniyle gerilecek siyasi or­tam, siyasetçilere ve yargıya güven sorunları ve giderek artan mülteci sorunu gibi sosyal faktör­leri de tahminlerinizde dikkate alın.

2024’e kadar hep iyimserlik hakimdi. 2025’ten itibaren veriye ve gerçeklere dayalı ka­rar vermek gerekiyor. Ben yukarıdaki unsurlara bakınca, 2026 başına kadar ciddi bir toparlanma olacağını sanmıyorum. Bu anlamda bütçe ya­parken 2025’in de parlak geçmeyebileceğini göz önünde bulundurmak gerekiyor.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar