İyimserlik aşıları gerçeklere diş geçiremiyor!
Son bir hafta içinde açıklanan ekonomik veriler, bu yılın ikinci çeyrek dönemi ve sonrasına ilişkin endişelerin azalmadığına işaret ediyor. Bazı veriler olumsuzluk dozunun kısmen azalma eğilimine girmiş olduğu yönünde izlenim verse de benzer bir durum makroekonomik beklentilere pek yansıyamıyor.
Sanayi üretiminin ardından, Ocak ayı perakende satış ve ciro endeksleri de benzer bir eğilim sergiliyor; bir yıl öncesinin aynı ayına göre ciddi sayılabilecek türden daralmalar yaşanıyor, mevsim ve takvim etkisinden arındırılmış veriler bir ay öncesine göre çok sınırlı bir toparlanmaya işaret ediyor. Bu hafta başında açıklanan Şubat ayı Konut Satış İstatistikleri de benzer bir görünüm sergiliyor.
Fakat Aralık ayı İşgücü istatistikleri ile Şubat ayı Tarım Ürünleri Üretici Fiyatları, kırılganlığın yüksek düzeyini koruduğu ve düzelen pek bir şey olmadığı yönündeki endişeleri besliyor. Yerel seçimler sonrasına ilişkin belirsizlikler de tedbirli olmaktan vazgeçilmemesi gereğini ön plana çıkartıyor.
Geride bıraktığımız Aralık ayında işsizlik oranı yüzde 13,5 düzeyine sıçramış ve istihdam çok belirgin bir şekilde daralmış! Söz konusu verinin Kasım-Aralık ve Ocak aylarında yapılan anketlerin ortalamasını temsil ettiğini dikkate alır isek, Ocak ayı sonuçlarında ciddi bir bozulmanın yaşanmış olması gerekiyor. Daha yılın ilk çeyrek döneminde işsizlik oranının yüzde 14 seviyesinin üzerine sıçramış olması olasılığı endişeleri derinleştiriyor. Siyasi İradenin, iki buçuk milyonluk istihdam yaratma seferberliğini ise bir çeşit panikleme olarak görmek yanlış sayılmaz! Eğer yerel seçimler sonrasındaki uygulamalar Yeni Ekonomi Programı çerçevesinde olacak ise böyle bir istidam yaratılamaz ve işsizliğin yeni rekorlara yelken açması önlenemez!
Şubat ayı Tarım Ürünleri Üretici Fiyatlarındaki artış ise, evdeki hesabı çarşıya uydurma zorlamasının çok daha sancılı olabileceğini düşündürüyor. Söz konusu dönemdeki fiyat artış yüzde 2,73 olmuş ve bu yılın ilk iki ayındaki yükseliş ise yüzde 11,25 düzeyine ulaşmış. Sormak gerekiyor; eğer birçok üründe ithalat kapıları zorlanmasa bu fiyat artışları nereye varır idi? Sorunlar ağır, dengesizlikler ciddi ve kolay çözüm yok! Enflasyon konusunda, arz yetersizlikleri ve maliyet kökenli fiyat baskıları muhtemelen sıkıntı yaratmaya devam edecek. Seçim sonrasındaki uygulamalar, beklentileri olumsuz yönde farklılaştırabilir!
İşsizlik arttığı ve enflasyon baskılarının ciddiyetini koruduğu koşullarda iç talebin toparlanması söz konusu olamaz. Ekonomi daralmaya, makro görünüme ilişkin beklentiler olumsuz çizgide seyretmeye devam edebilir. Zira artık kolay borç yok ve sorun çok! Gerek fiyat ve gerek ise finansal istikrar lehine umulan gelişmelerin yaşanması başka baharlara kalmak zorunda olabilir!
Temel eğilimler ve politika duruşu açılarından geride bıraktığımız yılların yanlışlarına dönülmeyecek ise, ne kadar kontrollü olabileceğini kestiremediğimiz ekonomik daralma devam eder. Tüketim ve yatırım konularında ayağımızı yorganımıza göre uzatmak ve kırılganlığın artmasına izin vermemek zorunluluğu, diğer olasılıklara şans tanımıyor. Ayrıca geçmişin yanlışlarına geri dönülmek istense bile finansman bulunamayacağı için sonuç değişmez; zorlamalar ise enflasyonu azdırarak tüm beklentileri olumsuzlaştırabilir!
Konut, motorlu taşıt ve beyaz eşya satışları uzunca bir süre son yıllardaki ortalamanın çok altında kalabilir; dolaylı vergi indirimleri devam etse bile sonuç değişmeyebilir. İç talep konusunda aşırı iyimser beklentilere göre yapılan, hizmet sektörü yatırımlarındaki yaprak dökümü hızlanabilir. Daha açık bir ifade ile son açıklanan bazı verilerdeki sınırlı toparlanma, ne iç talep beklentileri ve ne de küresel durgunluk endişeleri ile uyuşmuyor; bu durumda olumsuz eğilimlerde herhangi bir değişim beklemek anlamlı olamıyor.
Beklentileri iyimser eğilimler lehine yönlendirmek adına, sonlanmakta olduğu varsayılan dengelenmenin henüz başlangıç aşamasındayız! Bu sürecin birkaç yıla yayılabileceği gerçeğini de hesaba katmak durumundayız!