İyimserliğin etki alanı daralıyor!…
Küresel ekonomiye ilişkin belirsizliklerin artmaya devam ediyor olması gelişmekte olan ülkelere ilişkin kırılganlık algılamasının düzelmesine izin vermiyor. Geride bıraktığımız hafta genelinde finansal piyasalardaki eğilimlerin durgunlaşması, işlem hacimleri gerilerken fiyat oynaklığının azalması iyi şeyler söylemiyor. Belli ki mart ayı sonunda estirilen piyasa yapma amaçlı yapay rüzgarlar etkisini yitirmiş, olumsuzluğu terse çevirecek yeni hikayeler üretilememiş; yerel yatırımcıların nefesi kesilmeye başlarken derinlik yeterince artmamış, yabancılar umdukları oranda çıkış fırsatı yakalayamamış. Merkez bankalarının söylemlerini eğip bükerek gün kurtarılmış, fakat içine düşülen açmazdan nasıl çıkılacağı konusunda herhangi bir mesafe kat edilememiş. Güvensizlik azalmamış, riskten kaçınma eğiliminde önemli bir değişiklik yaşanmamış.
Başta en kırılganları olmak üzere gelişmekte olan ekonomiler enflasyon baskısının azaltılması gereği ile durgunlaşma eğilimini acilen terse çevirme zorunluluğu arasında sıkışıp kalmış. Hem enflasyonun gerilediği, hem de uyarılan üç talep nedeniyle büyümenin ivmelendiği dönemler geride kalmış; yetersizleşen yabancı kaynak girişlerinin yer aldığı boşluk doldurulamıyor. Merkez bankaları ne yaparlar ise yapsınlar veya söylesinler artık çoğunluğu memnun edemiyor. İşsizlik ve enflasyon artışına ilişkin güçlenen beklentiler, ağırlaşmış sorunlar ve sürdürülebilir olmayan eğilimler olumlu düşünmeye izin vermiyor. Etkili ve yetkili kesimler birbirine bakmaktan ve kendilerinin bile inanmadığı sakinleştirici söylemler ile günü kurtarmaya çalışmak dışında bir şey yapamıyor. Bu ve benzeri durumlarda ağızlara sakız olan yapısal reform sözcükleri ise bu saatten sonra fazla bir anlam taşıyamıyor; dereyi geçmeden sonrasını konuşmak bugünün ihtiyacını karşılayamıyor…
Bu aşamada sormak gerekiyor; özellikle yabancı yatırımcıları durumun yukarıda özetlediğimiz gibi olmadığına neden ikna edemedik? Bu saatten sonra pek bir şey değişmeden yoğun bir ilgi beklemek ve tüm hesapları buna göre yapmak gerçekçi bir yaklaşım olabilir mi? Eğer bu sorulara verdiğimiz yanıtlar olumsuz çizgide ise daha ciddi yeni sarsıntıların bizi beklediğini düşünebilirsiniz…
Gelişmekte olan ülke merkez bankalarının hareket yeteneği önemli ölçüde daraldı ve ikna güçleri değişen koşullar nedeniyle azaldı; gelişmiş ekonomilerin merkez bankaları ise öncelikle kendi çıkarlarını gözeten bir rotada ilerlemek zorunda. Durum böyle olunca dikkatler gelişmekte olanlardaki siyasi iradeler üzerinde yoğunlaşıyor; onlar da zor kararları alamıyor, küresel koşullar ile kendi hayalleri arasında tercih yapamıyor, niyetleri ise piyasalar tarafından hoş karşılanmıyor!.. Bu tablo iyimser senaryoların desteğini azaltırken, olumsuz olanları hem çeşitlendiriyor, hem de gerçekleşme olasılıklarını yükseltiyor. Akıntıya karşı yüzmeye çalışan ve enerjisini tüketen finansal piyasaların durumu da olumsuzluğu besleyen değişkenlerden biri haline geliyor…