İyimser zorlamalar uzatmaları oynama fırsatı bulamadı!
Şubat ayı genelinde belirleyici olan iyimser zorlamaların, mart ayının ilk haftasında etkisini kaybetmeye başlamasına tanık olduk. Dolar faizlerinin mart ayında yapılacak Açık Piyasa İşlem Komitesi Toplantısı’nda yükseltilebileceği beklentisinin fiyatlanmaya başlaması, Türkiye ekonomisine ilişkin şubat ayı enflasyon rakamlarının umulandan yüksek çıkması ile bunlara bağlı diğer endişeler sonuç üzerinde belirleyici oldu. Yeniden güçlenen riskten kaçınma eğilimi nedeniyle, geleceğe yönelik tüm algılar ve eğilimler olumsuzlaştı.
ABD Merkez Bankası yetkililerinden geride bıraktığımız hafta boyunca gelen açıklamalar ve Yeni Başkan’ın maliye politikasının gevşetileceği anlamına gelen söylemleri, küresel piyasaları sarstı. Böyle olmayacağını umarak ve biraz zaman kazanma amaçlı piyasa yapmaya çalışanlar kaçışmak durumunda kaldı. Dolar faizlerinin Mart ayında yükseltilebileceği ve 2017 senesi genelinde en az üç hamle yapılabileceği beklentisi güçlendi. Dolar diğer tüm paralara karşı değerlendi; tahvil faizleri ve gelişen ekonomilerin risk primleri kısmen yükseldi.
Türkiye İstatistik Kurumu tarafından açıklanan ve beklenenden yüksek çıkan şubat ayı enflasyon rakamlarının da katkısı ile ülkemiz, gelişmelerden en fazla ve olumsuz yönde etkilenen gelişen ekonomi oldu; kırılganlık konusundaki liderliğini kimseye kaptırmadı! Türk Lirası yeniden değer kaybetmeye başladı, faizler bir miktar yükseldi ve para otoritesinin ortalama fonlama maliyeti yüzde 10,5 düzeyini aştı.
Enflasyon cephesindeki gelişmeler, iç piyasa faizlerindeki yükselişin geçici olmayacağını ve büyüme ile işsizlik konularındaki sıkıntının derinleşebileceğini düşündürüyor! Zira küresel eğilimlerdeki iyimserliğin geçici olduğu açığa çıktı ve bu durum Türkiye ekonomisi için iyi şeyler söylenmesini nerede ise olanaksızlaştırıyor. Başka bir deyişle, içerideki olumsuzlukları kısmen dengeleyecek veya ön plana çıkmasını engelleyebilecek bir dış destek olasılığı önemli ölçüde azalmış görünüyor.
Beklenenden yüksek çıkan şubat ayı tüketici fiyatlarındaki artış yüzde 0,81 düzeyine ulaşmış; bu senenin ilk iki ayındaki yükseliş yüzde 3,29 olurken çift hanelere terfi eden yıllık oran yüzde 10,13 düzeyine ulaşmış. Yurtiçi üretici fiyatlarındaki eğilimler ise çok daha olumsuz bir görünüm sergiliyor. Ekonomideki durgunluğa rağmen kontrol altına alınamayan maliyet kökenli enflasyon baskıları, rekabet koşullarını olumsuzlaştırmaya devam ediyor. Gerileyen reel getiriler Türk Lirası’nı yıpratarak faiz yükselişini zorluyor, paranın devir hızını gerileterek borç alacak zincirindeki olumsuz baskıları dayanılmaz hale getiriyor. Maliye politikasının daha da gevşetileceği yönündeki mesajlar, oluşan boşlukları dolduramıyor ve beklentilerin bozulmasını önleyemiyor.
Para politikası uygulamaları giderek etkisizleşiyor! Durgunluktan çıkış ve büyüme lehine bir şeyler yapılmaya çalışılsa Türk Lirasının yıpranması ve maliyet kökenli baskıların artması engellenemiyor; tam aksi durumda ise ekonomi nefes almakta zorlanıyor. Düzenleyici kurumlardan gelen makro ihtiyati önlem destekleri ve maliye politikasını gevşetme yönlü uygulamalar, bu açmazdan çıkışa yeterince destek veremiyor; hatta kur artışını besleyen yan tesirlerin güçlenmesine yardım edebiliyor. Referandum ağırlıklı iç siyasi gündem de, olumsuzlukların daha belirleyici olmasına katkı yapıyor olabilir!
Daha açık ifade etmek gerekir ise, olumsuzlaşan dış koşullar içerideki sorunları ağırlaştırıyor ve umulan eğilimlerin dikiş tutmasına izin vermiyor. Kaynak sıkıntısı giderek daha belirleyici oluyor; talep yetersizliğini aşmak için yapılanlar Türk Lirası’nı yıpratıyor, maliyet kökenli enfl asyon baskılarını azaltmak için yapılanlar ise ekonomiyi yıkıcı olabilecek şekilde daralmaya zorluyor. Orta yol bulunamıyor! Kimsenin almak istemediği riskleri pazarlayacak, küresel düzeyde olup bitenden habersiz ve paralı birilerini bulmak zorlaşıyor; belli siyasi şartlar karlığında yardımcı olabileceğini iddia edenlere de pek itibar etmemek gerekiyor!
Küresel koşulların mucizevi bir şekilde düzelmesini beklemek anlamlı görünmüyor. Bu durumda gerçekçi olmak, saadet zincirlerini daha fazla büyütmenin olanaksız olduğunu kabullenmek dışında fazla bir seçenek kalmıyor. Kolay olmayacağını görüyoruz, fakat çözüm yollarının da bunun dışındaki yaklaşımlar ile bulunamayacağını biliyoruz!