İyimser olmak iyidir ama...

Tuğrul BELLİ
Tuğrul BELLİ GÜNDEM [email protected]

Türkiye piyasasına şöyle bir psikoloji hakim olmaya başladı galiba: Ekonomi ile ilgili pek çok veri çok kötü geliyor, göstergeler negatif anlamda tüm zamanların rekorunu kırıyor, uluslararası derecelendirme kuruluşları not üstüne not indiriyor; ancak bir şekilde tüm bu olumsuzluklardan olumlu bir açı yakalanmaya çalışılıyor. Örneğin, borsamız dolar bazında (küresel resesyon nedeniyle 2008’deki geçici gerilemeyi dikkate almazsak) 13.5 yıl önceki seviyesine gerilemiş durumda. Ancak, değil günün tamamında, seansın bir bölümünde gelen alımlar bile pozitif olarak değerlendirilebiliyor. Veya, döviz kurları. Hangi hareketli ortalamayı, hangi endikatörü alırsanız alın, bir gerçek var ki, o da TL’nin 2013 yılından beri baş aşağı gittiği. Hal böyle iken, bazı geçici düzeltmeler olduğunda sanki işler yolundaymış gibi bir hava yaratılmaya çalışılıyor.

Bu yaklaşım aynı zamanda yeni Hükümetin alınması gereken ekonomik tedbirlerin aciliyetini idrak etmesini de zorlaştırıyor sanki. Örneğin, bu kanattan gelen açıklamalar (içeriğinin ne olduğu tam da bilinmeyen) bazı tedbirlerin Orta Vadeli Program’da ele alınacağı şeklinde. İyi de, OVP Eylül sonu – Ekim başı gibi açıklanıyor. Biz ise daha Temmuz ortasındayız!

Bu “iyimser” yaklaşımlara bazı örnekler verirsek: Enflasyon konusu. TÜFE, Yi-ÜFE, çekirdek, hangi enflasyon verisini alırsak alalım, enflasyon son 16 senenin en yükseğinde, ve artık değil çift haneler, 20’li değerler konuşulur hale gelmiş durumda. Hal böyle iken, hâlâ “MB faiz artırsın mı?” diye sormak bile bence abes. Diğer taraftan şöyle de çarpık bir yaklaşım var: Dün TV’de bir yorumcu, 24 Temmuz’da Merkez Bankası’nın faiz artırması gerektiğini, ancak bunun maliye politikası ile de desteklenmesinin iyi olacağından bahsetti. Tam “işte doğru bir yaklaşım” diyordum ki, maliye politikası desteğinden kastının fiyatları artan ürünlerde vergi ayarlaması (=indirimi) yapmak olduğunu anladım. Böyle bir yaklaşımla enflasyonla savaşmak ne mümkün!

Diğer bir iyimser şekilde yaklaşılan ve ekonomi canlandığında (artık bu ne zaman olursa) “nasılsa hallolur” denilen ve böyle yapıldıkça daha da problemli hale gelen bir konu da finansal kuruluşlarımızın bilançolarının ne derece gerçeği yansıtmakta olduğu sorusu. (Borsanın düşüşünde de bu konunun önemli bir etkisi olduğu yadsınamaz.) Son dönemlerde finans- dışı şirketlerin borçlarında pek çok yeniden yapılandırma söz konusu oldu. Bunların ne kadarına ne ölçüde karşılık ayrıldığı tam bilinmiyor. Veya aynı kredi için bir banka karşılık ayırıyor iken diğeri de ayırıyor mu, çok net değil. (Hal böyle iken, bankalarımızın sermaye yeterliliğinin yeterli olduğunun altı çiziliyor. Halihazırda çekirdek SYR yüzde 13.2, standart SYR ise 15.9. Ancak, örneğin AB’de bile bu rasyolar sırasıyla 15.6 ve 18.1 gibi çok daha yüksek seviyelerde.) Bu belirsizlik durumu bu kuruluşlara fon sağlayan yabancı kuruluşların kararlarını da menfi şekilde etkilemekte. Halbuki, şeffaf bir denetim sonrasında, gerekirse kamu ihtiyacı olan bankalara geçici bir süre sermaye benzeri kredi katkısı yapsa, sorun çözülebilir.

Son cari açık gelişmeleri karşısında pollyannacılık yapanlar da var. İşin gerçeği şu ki, Mayıs rakamları ile birlikte 12 aylık cari açık 57.6 milyar dolara yükseldi, ve bu da (özellikle likiditenin daraldığı bugünkü Dünya konjonktüründe) çok yüksek bir meblağ. Sonuçta her ay ortalama 5 milyar dolar taze para bulmak durumundayız. İhracatımız bu açığı kapatacak ölçüde ivmelenebilmiş değil. Petrol fiyatları biraz gerilese de, geçen seneki fiyatlarının hâlâ çok üzerinde. Bu şartlar altında cari açık gelişmeleri konusunda iyimser olmak zor.

Evet, enseyi tümden karartmamalıyız. Ancak, sorunlarımızı gerçekten çözmek istiyorsak, gelişmeler karşısında gerçekçi olmalıyız, kestirme ve palyatif çözümlere itibar etmemeliyiz ve kısa vadede acı verici olsa da radikal tedbirler almaktan sakınmamalıyız. Yoksa, tünelin sonundaki ışığın gökyüzünün aydınlığı değil de, karşı yönden gelen trenin ışığı olduğunu anladığımızda iş işten geçmiş olacak.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Dar bir koridor! 10 Ekim 2019
IMF 4. Madde bildirisi 26 Eylül 2019