İyimser bir yorum
Batı karşısında sıradanlaşan yenilgiyi aşmak için modernleşme sürecine devlet kararı ile giren toplumlarda benzer sonuçlar ortaya çıkmıştır. Devlet önce kendisini, sonra da toplumu Batılılaştırarak yenilgiyi durdurabileceğini, gidişi tersine çevirebileceğini ummuştur.
Bu süreçte ortaya modernleşmeci bir siyasi sınıf çıkmış, toplumun değişmesi için çoğunluğu kültür alanına inhisar eden değişim politikaları uygulamıştır. Toplumun değişim karşısında sergilediği isteksizlik, genelde bilgisizlik ve cehalet sonucu olarak algılanmış, ciddiye alınmamış, nedenleri üzerinde durulmamıştır.
Böyle bir gelişme modelinin yürürlükte olduğu toplumlarda siyasi rekabete geçiş ve demokrasinin işlemesi sorunlu olmuştur. Değişimin itici gücünü sermayenin oluşturduğu toplumlarda muhalefet iktisadi işbölümünün oluşturduğu sınıfların arasındaki paylaşım sorunlarını düzenlerken, modernleşmeci devlet seçkinlerinin yönlendirdiği toplumlarda modernleşmenin getirdiği kazanımları geriye götürmek isteyen bir olgu olarak algılanmıştır. Siyasi rekabetin maddi paylaşım ağırlıklı olmak yerine yaşam biçimleri üzerine kurulması, uzlaşma alanlarını daraltmış, demokrasiye geçişi zorlaştırmış ve aksayarak işlemesine neden olmuştur.
Biz de toplumsal değişmesini, gelişmesini savunmacı modernleşme sayesinde gerçekleştirmiş bir toplumuz. Değişmenin itici gücünün iktisadi alana kayması oldukça yenidir. Demokrasiye geçtiğimizde siyasetimizdeki kırılma çizgisi ya da rekabet ekseni ilerici-gerici ayrışmasıydı.
Daha sonraki yıllarda çizginin adı sağ-sol olarak değişmişse de içeriği fazla değişmediğinden "sol" açısından ortaya açıklanmaya muhtaç sonuçlar çıkmıştır. Örneğin, "sol" büyük desteğini tuzu nispeten kuru kentli, eğitim düzeyi yüksek kesimlerden alırken, sola meyletmesi beklenen işçiler, köylüler genellikle sağ partilere oy vermişlerdir. "Sol" bunun bilinçsizlikten, cehaletten kaynaklandığını ileri sürmüş, kendisinden kaynaklanabilecek nedenleri yeterince irdelememiştir.
Zaman içinde, modernleşmeci devlet seçkinlerinde, kitlelerin inisiyatifine bırakılan demokrasinin modernleşme kazanımlarını alıp götüreceği endişesi hakim olmuştur. Buna karşılık, bir yandan demokrasi benzemek istediğimiz toplumların temel siyasi düzeni olduğundan, diğer yandan uluslararası bağlantılarımızın başka rejim tercihine olanak bırakmamasından dolayı demokrasiyi sürdürmek gerekmiştir.
Bunu gerçekleştirmek için bulunan yol, bazı konuları seçimle gelen hükümetlerin müdahale alanının dışına çıkarmak, ayrıca ordu-üniversiteler-yargı gibi kurumlara modernleşmeyi koruma misyonu yüklemek olmuştur. Bunun demokrasilerde sürdürülebilir bir tercih olmadığı, "sağ" veya eski tabiriyle "gerici" iktidarlara karşı seçmen temelli bir güç oluşturulması gerektiği anlaşılamamıştır.
"Sağ" iktidarlar ileri giderse ordu mutlaka frenleyecektir anlayışı, muhalefeti tembelliğe alıştırmıştır. İktidara demokratik mücadeleyle gelmek yerine istemedikleri icraat karşısında askerin uyarısını bekleyen, demokrasiyi özümsememiş muhalefete yabancı değiliz.
Demokratik süreçler ve yaşadığımız hızlı toplumsal değişme, iktidarları olağan siyasetin dışındaki mekanizmalar aracılığıyla denetlemeyi olanaksızlaştırmış, bunda ısrar eden kurumların da hırpalanmasına sebep olmuştur.
Siyasetin ordu aracılığıyla dengelenmesi ve denetlenmesi artık mümkün değildir. Bu işi ancak güçlü bir muhalefet partisi yapabilecektir. "Solun" seçmenden başka güvenecek kimsesinin kalmaması, dilerim Türk demokrasisinin önünü açacak bir gelişmenin başlangıcını oluştursun. Evet, iyimser bir yorum ama sanıyorum başka çare yok.