İyilik hareketi kamu bilincinin gelişmesini sağlayacak
Kapitalist sistemde genel ezber şöyledir: “Topluma faydalı işleri devletler ya da sivil toplum kuruluşları yapar. Şirketler ise ‘topluma faydalı işleri, sosyal sorumluluk kampanyaları çerçevesinde yaparlar.”
"Sosyal sorumluluk" ilk başta şirketlerin imajını kuvvetlendiren bir yaklaşım olarak görüldü. Şirketler; ”Madem para kazanıyoruz, iyilik de yapalım" dediler. Fakat bu yaklaşımların yüzeysel kaldığını, kısa vadeli karı hedefleyen mevcut ekonomik sistemin küresel sorunlara cevap veremediğini, hatta yeni sorunlar yarattığını gördük.
İklim değişikliği, kaynakların tükenmesi, ekonomik ve sosyal eşitsizlikler, işsizlik, yolsuzluk, göç bu sorunların başında geliyor. Bu sorunlar birbirinden bağımsız gibi görünse de, aslında her biri bir diğerini tetikliyor.
Ekonomide ve toplumsal yaşamda ezberlerin bozulduğu bir dönemdeyiz. Artık yeni birşeyler söylemeye ihtiyacımız var. Türetim ekonomisi de yeni bir şey söylüyor ve küresel ekonomik sistemin unutturduğu “güven” temeline kurulu adil bir sistem getiriyor. “İyiliğe güvenin” diyor.
Uygar Özesmi tarafından kurulan dört yıl önce kurulan Good4Trust. org; sosyal ve ekolojik açıdan sorumlu ve güvenilir üreticilerle, bu ürünleri tercih ederek daha adil bir hayat tarzı seçen “türeticilerin” bir araya geldiği bir sosyal paylaşım platformu. Hedefi, “beraberce iyiliği çoğaltmak, iyi insanlar arasında güven tesis etmek, ekolojik ve sosyal açıdan adil hizmet üretmek.”
Türeticiler; tüketimi değil, kullanarak dönüştürmeyi benimseyen, adil ve doğayla dost üreticileri destekleyen kişiler olarak tanımlanıyor. Bugün Good4Trust’a üye olan türetici sayısı 12 bini aşmış durumda.
Good4Trust geçtiğimiz günlerde, üreticilerle türeticileri bir araya getiren bir etkinlik düzenledi. Etkinlik kapsamında gerçekleştirilen “Kapitalizmin Sonu ve Türetim Ekonomisi” başlıklı oturumda, kaynakların hızla tükendiği bir dünyada, üretimin yerelden örgütlenmesinin ekonomik faydalarının yanı sıra “dayanışma ve güven” ilişkilerine ne derece katkı sağladığı; adil üretim ve tüketim modelinin nasıl güçleneceği ve iyiliği çoğaltma modelleri masaya yatırıldı.
Good4Trust kurucusu Dr. Uygar Özesmi: Kapitalizmi bir gıda olarak görüyoruz, onu yiye yiye kendimize dönüştürüyoruz
“Daha iyi bir dünya için birlik olup güçlü bir ses çıkarmak gerekiyor. Kapitalizmin sonu geldi ve yeni bir ekonomik modele ihtiyacımız var. Good4Trust olarak dört yıl önce yola çıktık. Üç yıldır çarşımız var. Bu çarşıda hem üreticiler hem de türeticiler var. Türeticilerimizin sayısı 12 bini aşmış durumda. Hepimizin içinde olduğu gemi artık batıyor. Burası ise bir filika. Bizim hayalimiz, kocaman bir gemi değil, üreticilerle birlikte bu yeni ekonomiyi küçük filikalarla oluşturmak. Ekolojik ve sosyal açıdan adil bir ekonomi kuracağız ve bunu yaparken kendi aramızda birbirimizden ihtiyaçlarımızı karşılayabileceğimiz bir ekonomin yaratılmasını hedefl iyoruz. Genç kuşak kapitalizmin çökmekte olduğunu görüyor. Kapitalizmi çökertenin büyük kurumsal yapılar olduğunu görüyor. Bugün dünyayı büyük şirketler yönetiyor. Gençler geleceğini çalan bir sistemin parçası olmak istemiyor. Ya etik, doğaya ve insana saygılı bir şirkette çalışmak istiyor, ya da kendi girişimini kuruyor. İşte bu adil işletmelerin kurucuları olan genç insanlar Good4Trust’ı güçlendirenler. Onlar mevcut şirketlerini dünyanın en büyük şirketi haline getirmek hedefinde değiller. Kendi işlerini en etik ve en ahlaklı şekilde yapmak ve diğerlerine vesile olmak peşindeler. Ortaya çıkan değişim ve paylaşım da böyle Türetim ekonomisi aynı zamanda, mevcut sistemde de bir dönüşüm yaratıyor. Bugün Good4Trust’ın 12 binin üzerinde üyesi var. Her şehirde bir Good4Trust olduğunu ve her yıl ikiye katlanarak ve yaygınlaştırarak büyüdüğünü düşünün. Bizim en büyük sorunumuz karşıtlar belirlemek. Burada da kapitalizm ile türetim ekonomisini karşılaştırdık. Karşıtlıklar insanı düşünmeye sevkeder ama değişim içten dönüşüm gerekir. Biz, kapitalizmi bir gıda olarak görüyoruz ve onu yiye yiye kendimize dönüştürüyoruz. Ama bu gıdada sindiremediğimiz şeyler de var. Örneğin dev makinalardan oluşan milyarlarca dolarlık fabrikaları biz nasıl hazmedeceğiz? Bunun yolu fermante etmek. Sistemin içine mikropları, bakterileri yerleştirmek. Gençler bu süreçte çok önemli. Şirketler değişmek ve yeni bir ekonomiye doğru evrilmek zorunda olduklarını görecekler; çünkü gezegenin yaşam destek üniteleri yavaş yavaş çöküyor ve değişmekten başka çaremiz yok.”
Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi Prof. Dr. Asaf Savaş Akat: Genç nesil, şirketleri hiyerarşisi olan bir kooperatife dönüştürüyor
“50’li yılların sonunda sosyalizm yükseliyordu, kapitalizmin batması kesindi. 70’lerde dünya kaynaklarının 2000 yılı itibariyle biteceği gündemdeydi. Kapitalizmin battığı hep söylenir. Kapitalizmin karışık bir sistem olduğunu bilmemiz lazım. Temel sorunları olduğu gibi, avantajları da var. Bu sistem, insanın verimliliğini artırmakta son derece başarılı; ama artan üretimin insanlar arasında dağılımı son derece eşitsiz. Tüm çabalara dünyada gelir dağılımı düzelmiyor. Bazıları daha çok zenginleşiyor, diğerleri daha fazla fakirleşiyor. Sistem büyük çalkantılar, krizler yaşıyor. Özellikle son 50 yıldır nüfusun da artması ile, zenginleşme doğayı sömürerek gerçekleşiyor. Son dönemde farkına varılan bir şey daha var: Hayatın anlamında büyük sorunlar var. İnsanlar büyük bir makineye dönüştüler; daha büyük evde oturmak, daha lüks araba kullanmak istiyorlar.
Kapitalizm çökmez, ama daha iyi bir dünya için küçükten başlamak ve öncelikle kamusal bilinci geliştirmek lazım. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları kamusal bilinçleri ile çok ünlü değillerdir. İsviçre’de sokaklar temizdir, çünkü herkes kendi kapısının önünü temizler. Ama Türkiye’de evin içi temizdir, sokaklar ise pistir. Adil üretim hikayeleri kamusal bilincin değişmesinde çok önemli bir rol üstlenecek, çünkü ‘Dünyayı iyileştirmek için ne yapabiliriz?’ sorusunu gündeme getirecek. Kapitalizmin çökmesini beklemek yerine, mikrodan başlamak, küçük çözümler üretmek, kamu alanında iyi şeyler yapmak önemli. Mesela, sırada başkalarının yerine geçmemek, insanlarla empati kurmak...Kooperatifçilik sadece ekonomik değil, sivil toplumun oluşması açısından da çok önemli, çünkü beraber yaşama, beraber iş yapma ahlakı ve etiği getiriyor.
Yeni şirket türlerine baktığımızda bilgi ve insan yaratıcılığının ön plana çıktığını, kapitalizm mantığının kapitalizme karşı çalıştığını görüyoruz, çünkü parlak gençler bu şirketlerde maaş karşılığında çalışmak istemiyorlar, hisse alıyorlar. Şirketler de yavaş yavaş hiyerarşisi olan bir kooperatife dönüşüyor. Sonuçta herkes şirketin ortağı oluyor. Bu iyi bir haber. İkincisi müşteri olarak yeni neslin sosyal bilinci artıyor. Mal satanlar, alıcıların sosyal bilincine cevap veren hizmetler veriyor. Petrol şirketleri karbon ayak izini azaltmaya çalışıyor. Yetenekli iş gücü sosyal bilinci olmayan şirketlerde çalışmak istemiyor. Ama sorun şu; genç arkadaşların internet sitesi kurarak yarattıkları çip, 6 milyar dolara kurulan bir fabrikada üretiliyor. Bunu kooperatif ile yapmak da zor. O nedenle 6 milyarlık fabrikaya kafayı takmamak lazım. Üniversitede kooperatifleri kuralım. Oradan liselere gidelim, mahallelere gidelim. Arkadaşları teşvik edelim. Bunun büyük sonuçları ne olacak diye çok fazla kurcalamamak lazım, çünkü bunun küçük sonuçları büyük sonuçlarından çok daha önemli olabilir. Bu tip bir örgütlenme, Türkiye’de kamu bilincinin oluşmasına ve sivil toplumun güçlenmesine katkı sağlayacaktır. Her insan yaşam sürecinde en az üç defa kapitalizmin çöküşünü görecektir. Ama bir Çin Atasözü şöyle der; “İlk başta yollar yoktu, sonra insanlar yürümeye başladılar birbirinin ardından yollar oluştu.”
Boğaziçi Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Özlem Öz: Alternatif bir büyüme modeli: Küçük kalmak ve dayanışmak
“Aralık 2009’da Boğaziçi Üniversitesi’nde kurulan Boğaziçi Mensupları Tüketim Kooperatifi (BÜKOOP), hem üreticilerin hem tüketicilerin birlikte güçlendirildiği bir model. Sağlıklı gıdayı kampüse kadar getirmek hayali ile yola çıktık. İlk başlarda akademik ve idari personeli kapsayan bu süreç, daha sonra mezunları ve öğrencileri de devreye katarak genişledi. Birlikte çalıştığımız üreticilerin sayısını da artırdık. Kooperatif modeli, alternatif bir büyüme modeli getiriyor. Bizim devasa bir boyuta ulaşma gibi bir amacımız yok. En başından beri amacımız küçük kalmaktı. Bize göre, büyümenin bir diğer yolu da, diğerlerine model olmak, esin kaynağı olmak. Bir network oluşturup, dayanışma ile büyümek. Bu süreçte hem üreticiler dönüşüyor hem de biz. Güven bazlı bir iletişim içindeyiz. Üretici ile doğrudan ilişki kuruyoruz. Böylece ürün başka bir anlam kazanmaya başlıyor. Örneğin, Vakıflı köyünden reçel alıyoruz. Her bir reçelin üzerinde bir numara var ve biz ürünü kimin ürettiğini biliyoruz. Bu hem üreticiyi daha iyi tanımak ve ona destek olmak açısından, hem de bir sorun yaşandığında doğrudan üreticiye ulaşabilmek açısından çok önemli. Kendimize “yavaş kooperatif” diyoruz; herkesin içine sinen kararlar alıyoruz. Öğrenciler de gönüllü olarak kooperatifte çalışıyorlar. Bu da kooperatifçilik ruhunun gelişmesine katkı sağlıyor. Üniversitelerde nefes alacak, dayanışmacı, iyiliğin ve güzelliğin yaratıldığı, yaşatıldığı ortamlara ihtiyacımız var. Kooperatifte iyi hissetmek, gönüllü olarak çalışmak kooperatif ruhunun önemli bir parçası. Yatay bir örgütlenmemiz var. Herkesin katkı sağladığını, bilgi paylaşımının sürekli olduğu, açık bir grubuz. Güç birikimlerinin önlenmesi ve yapının bir iki kişiye bağlı kalmaması için bilgi paylaşımı çok önemli.”