İyi tasarlanmış dış politika
Dış ilişkilerimizde sıkıntılı sorunlarla karşılaşınca, kolay tahmin edilebilir, kamuoyunu heyecanlandıran ama istenilen sonucu sağlamakta başarılı olacağı tartışmalı, hatta durumumuzu zayıflatan tepkiler veriyoruz. Uzun vadeli düşünmek, mücadeleleri uzun soluklu kararlılıkla kazanmak konusunda ise pek başarılı olamıyoruz. Fransa ile yaşadığımız Ermeni soykırımını inkar yasası sözünü ettiğim sorunu berraklıkla ortaya koydu.
Nicholas Sarkozy'nin Ermenilerin soykırıma uğradıklarını inkar edenlerin cezalandırılmasını öngören bir yasa çıkmasını sağlayarak seçimlerde Ermeni kökenli Fransızların oyunu almaya çalışmasında şaşılacak bir şey yok. Göreve geldiğindenberi saygı uyandırmayan davranışları dolayısıyla seçmenin desteğini kaybeden bir kişinin bu konuda devlet adamlığı sergilemesi beklenemezdi.
Sarkozy işe girince, biz nasıl bir yol izlemeliydik? Verilere bakalım. Bir kere, Fransa'da iç siyaseti etkileyecek kadar güçlü lobimiz yok. Genelde birbirinden kopuk yaşayan, Fransız vatandaşlığına geçmiş olsa bile eziklik duyan, sesini çıkarmayan Fransız-Türkler, ilk defa bu olay vesilesiyle aralarındaki geçimsizlikleri unutup biraraya geldiler. Belki gelecekte daha etkili olacaklardır. Sonra, Fransa'nın vazgeçemeyeceği kadar Türkiye'ye bağımlı olduğu alanlar bulunmuyor. Ne Fransız ekonomisini zedeleyecek büyüklükte bir ticaret hacmi, ne de Fransa'nın güvenliği açısından önem arzeden bir askeri üs söz konusu. Ayrıca, Fransa ile ilişkilerimiz salt ikili ilişkilerden oluşmuyor, bazı ilişki ağları içinde birlikte yer alıyoruz. Bu bağlar her düşündüğümüzü uygulamaya imkan tanımıyor. Dünya Ticaret Örgütü'ne üyeliğimiz, AB ile Gümrük Birliği, üyelik müzakereleri, NATO üyeliklerimiz, Fransa ile ilişkilerimizde genel kurallara uymamızı zorunlu kılıyor, yoksa büyük kayıplara uğrayabiliriz.
Bu verilere bakınca, hükümetin şimdi izlemeye başladığı yol için, başlangıçtan itibaren izlemesi isabetli olurdu dememek mümkün değil. Fransa'nın icraatının en zayıf yanı hukuk. Bu yasa düşünce özgürlüğünü sınırlıyor. Dolayısıyla Fransa'nın yaptıklarını engellemek için baştan itibaren stratejinin bu temele oturtulması uygun olurdu. Oysa biz şiddetli demeçler verdik, Fransa'dan, siyasetinden, liderlerinden saygısızca söz ettik. Biz sizi büyük mahrumiyetlere uğratırız türünden tehditler savurduk. Bu süreç içinde, Fransa'da ülkemizin pozisyonunu savunacak kişileri bile hem kızdırdık hem görüşlerini ifade etmeleri bakımından onları çekingenliğe ittik. Sonuç alamayınca sakinleştik, şimdi hukukun sonuçlarını bekliyoruz. Bu yoldan sonuç alacağımıza güvenmek istiyoruz.
Yaşadığımız süreç içinde Sarkozy'den biraz ders almak faydadan ari değildir. Düpedüz Türkiye'yi hedef alan ucuz bir seçim manevrası yapmakla birlikte, hep kavgacılıktan uzak durdu. Hatta kendi projesinin elebaşılığını kendisi yapmadı, başkalarına yaptırdı. Kendisi, "Bu yasa Türkiye'yi hedef almıyor, biz Türkiye'yi severiz" içerikli samimiyetsiz beyanlarda bulundu. Fransa'nın geçmişiyle yüzleştiği türünden yalanlar söyleyerek Türkiye'yi de aynı şeyi yapmaya davet etti. Sahte bir uzlaşmacı tavır sergilemeye devam da ediyor.
Biz de dış politikamızı duygusal anlık parlamalar yerine Sarkozy gibi biraz daha iyi tasarlasak. Galiba işe başbakanımızı ikna ederek başlamak gerekiyor.