İyi niyet yetmiyor!
Finansal piyasaların teselli aradığı, fakat umduğunu bulamadığı bir haftayı geride bıraktık. Olumsuzlukları görmezden gelerek beklentileri daha olumlu bir çizgiye oturtmak, belirsizlik ve kırılganlık algılamasını gerileterek spekülatif de olsa risk alma isteğini uyarmak yönündeki çabalar yeterli olamadı. Özetle söylemek gerekirse göle yoğurt çalma çabası, Euro Bölgesi ekonomilerinin kredi notlarında yaşanan gerileme bahanesi nedeniyle umulan sonucu veremedi. İşlem hacimleri genelde düşük düzeyde kalır iken, fiyat oynaklığı arttı. Küresel düzeyde yaşanan bu durum içeriye de yansıdı: Haftanın ilk yarısındaki kazanımlar, son iş gününde kısmen veya tamamen geri verildi. Güven kaybı telafi edilemedi.
Finansal piyasalar büyük ölçüde, İtalya ve İspanya gibi Euro Bölgesi ekonomilerindeki Hazine ihalelerine ve Avrupa Merkez Bankası'nın toplantısına odaklanmıştı: Söz konusu ihalelere yeterli katılım olacağı, borçlanma maliyetinin gerileyeceği, para otoritesinin ise kısa vadeli faizleri değiştirmeyeceği yönündeki kanaatler ön plana çıkarılarak olumlu bir rüzgara dönüştürülmeye çalışılmıştı. Yunanistan'a ilişkin borç yapılandırması konusunda mesafe kat edilememesi, Macaristan başta olmak üzere Doğu Avrupa'ya ilişkin sıkıntıların patlama noktasına gelmesi, durgunluğun aşılması konusunda somut bir gelişmenin yokluğu, İran'a ilişkin yaptırım çabalarının petrol fiyatına etkisi, ABD'de borçlanma tavanına ilişkin belirsizliğin hortlayabileceği gibi konular tümüyle ihmal edilmişti. Bu ortamda bir kredi derecelendirme kurumunun Avrupa'da dokuz ülkenin kredi notunu düşürebileceği ise hiç hesaba katılmamış, unutulmuş veya unutturulmuştu. Sonuçta bardağın dolu kısmına bakarak piyasa yapmaya çalışanların hesabı tutmadı. İtalya ve İspanya'daki Hazine ihalesi sonuçlarının olumlu olması, kredi notlarındaki gelişme nedeniyle tüm anlamını kaybetti, belirsizlik ve kırılganlığın daha yüksek seviyelere yükseleceği endişesi riskten kaçınma eğilimini harekete geçirdi. Euro Bölgesi'ne ilişkin beklentiler bir hafta öncesindekinden daha olumsuz hale geldi.
İç piyasalarımızda ise Türk Lirası'ndaki değer kaybının durulması ile birlikte Merkez Bankası'nın fonlamada normale döndüğüne, faizlerin cüzi miktarda gerilediğine, sermaye piyasalarının daha çok dış gelişmelerden etkilenmeye devam ettiğine tanık olduk; fakat cuma günü yaşanan küresel düzeydeki eğilim değişikliğinden de etkilendik. Türk Lirası yeniden değer kaybetmeye başlar ise Merkez Bankası'nın ne yapacağı veya yapmayacağı konusu belirsizlik yaratmaya başladı; dış basında yer bulan Türkiye ekonomisine ilişkin bazı yorumlar ve analizler bu sonuçta etkili oldu; siyasi iradenin faiz yükselişinden hoşnutsuzluğu da kafa karışıklığının büyümesine yardım etti. Ayrıca normale dönülmesinin cari açık üzerindeki olası etkisi de, şimdilik yanıtı olmayan soruların artmasına katkı yaptı. Hafta içinde yapılan İstanbul'a üçüncü köprü ve çevreyolu ihalesine hiç teklif gelmemesi de olumlu düşünmeyi zorlaştıran unsurlardan biri oldu.
Eğer küresel koşullar olumsuz çizgide ilerlemeye devam eder ve Türk Lirası yeniden değer kaybetmeye başlar ise Merkez Bankası'nın ne yapacağı sorusunu kimse duymak ve düşünmek istemiyor. Kısa vadeli faizleri düşük düzeyde tutup döviz satarak günü kurtarmak ve bu şekilde küresel koşulların düzelmesini beklemek pek tutarlı görünmüyor. Rezervleri idareli kullanmak adına döviz satışlarını sınırlayıp kısa vadeli faizleri yükseltmek ise başka sorunlar yaratabilir: Piyasa mecburi istikamet olarak bu ikincisini görse bile pek rahat değil. Zira küresel koşullar olumsuzlaşmaya devam eder ise işe yaramayabilir ve bilançolar iyice yıpranır, ayrıca kimse de faiz lobisi olarak damgalanmak istemiyor!..
Durum böyle olunca inşallah böyle bir durumla karşılaşmayız diyerek dua etmek seçeneği ön plana çıkıyor!.. Euro Bölgesi'nde geçtiğimiz hafta sonunda yaşanan kredi notu depremi ise bu üçüncü seçeneğin gerçekleşme şansının azaldığına işaret ediyor; riskten kaçınma eğiliminin güçlenmesine paralel olarak finansal sermayenin Türk Lirası'nı ve Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası'nı test etme ihtimali artıyor.
Gelişmeler Euro Bölgesi siyasilerini daha fazla inisiyatif kullanmaya ve Avrupa Merkez Bankası'nı daha fazla risk almaya zorluyor. Bu baskıya boyun eğilmesi veya direnilmesi, euronun değer kaybına ve güvensizliğin daha da artmasına katkı yapıyor. Üye devletlerin, bankaların mali yapısı olumsuzlaşıyor; bölge ekonomisine ilişkin beklentiler iyice bozuluyor ve kırılganlık artıyor. Euro Bölgesi'nin, küresel ekonominin en büyük kara deliği haline geldiği kanaati güçleniyor. Günü kurtarma yönündeki hesapların tutmaması hem doğrudan hem de dolaylı olarak Türkiye de dahil tüm ekonomileri etkiliyor. Akıntıya karşı yüzmek herkesi çok yoruyor, mevcut enerji tükenirken mesafe kat edilemediği gibi ters yönde sürüklenmekten kurtulunamaması, mola verme şansının olmayışı gibi faktörler olumlu bir gelecek vaat etmiyor.
Küresel düzeyde 2012 yılına ilişkin ekonomik tahminler, son yapılanların mürekkebi kurumadan değişmek zorunda kalabilir. Bu nedenle çok dikkatli ve seçici olmak gerekiyor...