İyi bir ekonomi, iyi bir siyasi zemin üzerinde kurulur

Rüştü BOZKURT
Rüştü BOZKURT BUZDAĞININ DİBİ [email protected]

Ekonomilerin en küçük teknik birimleri işletmelerdir.

İşletme yöneticileri, siyasi gelişmelerin hangi "değerlere" dayalı bir "irade" ile oluştuğundan haberdar olmak zorundadır.

Eğer siyaset "doğuştan kazanılan değerler" üzerine kurulu ise bir şeyi çok iyi bilmemiz gerekir: Irk ve inanç değerleri, kültür kökeninden çok zihniyete dayalıdır; bir nesilden diğerine çok az değişerek nakledilir.

Doğuştan kazanılan ırk ve inanç değerleri, sorgulamaya ve tartışmaya çok açık değildir.

Doğuştan kazanılan değerlerin değiştirilmesi ve dönüştürülmesi çoğu kez birkaç nesil gerektirir.

Günümüzde yaşandığı gibi, "hızlı dönüşüm dönemlerinde", kendimizi başkalarından farklı gördüğümüz değerler üzerine kurulu "kimliklerimizin" dayanakları sorgulanır; bu sorgulama sorunun derinlikleriyle ilgili olmayanları alabildiğine rahatsız eder.

Özellikle inanç sistemleri ile siyaset arasında kadım ilişki, genellikle şu gerekçelere dayanır: "İnsanlar doğuşta, yüzde 50 "iyi", yüzde 50'de "kötü" öze sahiptir. Bir bakışa göre, insanların iyilik özünü öne çıkarmak için, toplumun kurumlarına hakim olmak gerekir. Kolluk kuvvetlerine kumunda edeceksiniz. Yasama gücünü elinizde tutacaksınız. Yargı denetimini elinizden bırakmayacaksınız. Yürütme erkine hakim olacaksınız. Bu da siyasi iktidarı elde tutmayı gerektir."

İyi bir toplum yaratmak için kurumların denetlenmesi tezini savunanların en tipik örneği İmam Humeyni'dir.

Bir başka yolu daha önerenler vardır. Örneğin, Havza Okulu'nun ünlü İmamlarından Ebul Abbas El Hui'nin tezi gibi: "…insanın yüzde 50 olan kötü özünü, uzun soluklu iyiliğe, güzelliğe, sağlıklı bir topluma dönüştürmek için gerçekçi yol, onların eğitilmesidir." Bu ikinci tez, kurumlara değil, insanların ruhlarına hakim olma yolunu önerir.

Doğuştan kazanılan değerler üzerine siyaset hep bu iki tez üzerinde gidip gelmiştir.

Proje-odaklı siyaset

Bir diğer kimlik "alternatif siyaset yaratmayı", bir "muhalif hareket" üzerine kurar. Son dönemde giderek yükselen kadın hareketi, fabrika-odaklı üretimin yükseldiği dönemde sendikal hareketin gelişmesi gibi bir dizi çatışmacı kimlik örnekleri görülmüştür.

Son dönemlerde "yeşiller hareketinin" bir siyasi kanal olarak çıkması, egemen tutuma karşı gelişen muhalif hareketin tipik örneklerinden biridir.

Doğuştan kazanılan değer-odaklı siyaset kolaydır; insanların zaten aileden, mahalleden, sokaktan, topluluktan ve toplumdan taşıdığı hazır değerleri kullanır.

Günümüzde ulaşabilirlik ve erişebilirlik olanakları, mal ve hizmet akışkanlıklarını alabildiğine artırdı. Herhangi bir elektronik araçla ulaşabildiğimiz her yerdeki üreticiler potansiyel rakibimiz, tüketiciler de potansiyel müşterimiz haline geldi.

Göze ve kulağa dayalı iletişim alanının küresel ölçeklere ulaşması ister istemez insanların "beklentilerini" de derinden etkiler oldu. Tam da bu noktada "proje-odaklı siyaset" önem kazanmaya başladı. İnsan ve sermaye kaynaklarını üretim sürecinde etkin kullanmanın araçlarından biri olan proje-odaklı düşünme ve kültürün oluşturulması, rekabet yarışını kazanmanın da gerek şartları arasında ön sıralara tırmandı.

Dalganın üzerine binme

Proje-odaklı siyaset yaparak, daha etkin kaynak kullanımını sağlayabilmemiz için bazı önemli adımlar atılması gerekiyor. Birincisi, inanç özgürlüğü ile düşünce özgürlüğünü aynı kulvardan çıkaracak 'ortak değerlere' ihtiyaç var. Eğer doğuştan kazınılan değerlerle, değişmelerin yarattığı gerçek dünyaya ait proje-odaklı değerleri yarıştırırsanız; kısa dönemde çok sıkıntılı sonuçlar ortaya çıkar.

Toplumun dinamik güçleri, inanç özgürlüğü ve düşünce özgürlüğü sınırlarını iyi çizmemişse; çok önemli bazı projeleri kitlelere kabul ettirme süreci uzayabilir; bu da kalkınma yarışını büyük ölçüde aksatır.

"Hizmet alanında çalışanlar"ın nicelik ve nitelikleri toplumun derinliklerini oluşturuyor. Dünyayı yaşanabilir yer haline getirme ve bilgi işçilerinin örgütlenmesi, fikri hakların korunması, bilgi akışlarının şeffaflaştırılması vb. bir dizi kitle tabanı yeni siyasetin hedef kitlesi olacaktır. İyi bir siyasi zemin de, söz konusu alanların önünü açmakla mümkündür.

Şimdi dönüp düşünelim: Biz, toplumların yeni iş bölümü içinde oluşan yeni kitleleri, onların sorunlarını bir proje-siyaseti bağlamında ele alıyor muyuz? Eğer almıyorsak, doğuştan kazanılan değerlerin, "toplumu bir arada tutan özelliklerini" gözden kaçırır; "toplumun gelişmesini yavaşlatan özellikleri" öne çıkarabiliriz.Bu da geleceği yaratmanın önündeki en büyük tuzağı oluşturur.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar