İttifaklar vergiye nasıl bakıyor? (1)
“Verba volant, scripta manent” (söz uçar, yazı kalır) diyerek, bu ve takip eden yazımda, -TBMM’deki mevcut temsil oranlarını dikkate alarak- üç büyük ittifakın vergiye bakış açısını ele alacağım. Kesin hesap kanunundan ziyade bütçe kanunu tartışmalarının daha hararetli geçtiği ve popüler olduğu canım ülkemdeki zayıf -hukuki tabirle- “hesap sorma” kültürüne karşın, en azından tarihe bir not düşmüş oluruz.
Cumhur İttifakı’nın Yüksek Seçim Kurulu’na sunduğu “Cumhur İttifakı Kuruluşu, İlkeleri ve Vizyonu”nda vergiyle ilgili hiçbir açıklama bulunmuyor. Bu nedenle, her ne kadar söz konusu metinde “ittifakı oluşturan partilerin özgün siyasi kimliklerini muhafaza ederek ittifaka katıldıkları” belirtilse de, ittifak içinde oy oranı itibariyle en büyük parti olan Adalet ve Kalkınma Partisi’nin 2023 seçim beyannamesine odaklanmak gerekiyor.
Bu beyanname’ye göre, “Vergilemede adalet, eşitlik, öngörülebilirlik ve şeffaflık ilkeleri temelinde vergi tabanının genişletilmesi, indirim, istisna ve muafiyetlerin gözden geçirilerek vergi sisteminin sadeleştirilmesi, ekonomide kayıt dışılığın azaltılması ve gönüllü uyumun artırılmasına yönelik çalışmalar sürdürülecektir. Zaman zaman devreye alınmak durumunda kalınan kamu alacaklarına “yeniden yapılandırma” uygulamalarını gerektiren koşulları ortadan kaldıracak şekilde vergi hukukumuzda var olan mekanizmaları etkinleştirerek hayata geçi(rilecektir).” … “Ekonomide yeşil ve dijital dönüşümü destekle(ne)cek, bu dönüşüm için gerekli kaynak dağıtımını sağlayacak şekilde gelir ve harcama politikaları(nı) yeniden şekillendi(rilecek).”
Yirmi yıllık iktidara karşın halen vergi tabanının genişletilmesi, vergi sisteminin sadeleştirilmesi ve kayıt dışılığın azaltılması gibi temel konuları halletme sözünü vermek, en hafifinden bunlar niçin şimdiye kadar yapılmadı sorusunu doğuruyor. Sırf “af ” dememek için “yeniden yapılandırma” demek mızrağı çuvala sığdırmadığı gibi, artık aralığı bir yıla inen af kanunlarının “zaman zaman (!) devreye alınmak zorunluluğu”nun iktidar partisine göre neden kaynaklandığı konusunda merak uyandırıyor. Türkiye’nin en önemli sorunlarından biri olan “kayıt dışılık”ta azalma olmadığının en önemli göstergelerinden biri, sık çıkartılan ve süresi uzatılan vergi ve varlık aflarıdır. Dolayısıyla, burada “zorunluluk”tan ziyade, denetlememe yönünde bir tercih yapıldığı izlenimi mevcuttur. Nitekim, yoklama sıklığının azlığı, incelemelerin artık neredeyse sadece defter, kayıt ve belgeler üzerinden yapılması, vergi yaptırım hukuku sisteminin ise adeta adı var kendi yoka indirgenmiş olması, kayıt dışılık üzerinde ters etki yaratıyor. Gönüllü uyuma gelince, %5 vergi indirimi hariç şimdiye kadar esas itibariyle, af kanunu eşliğinde ya da değil, dayatılan matrah artırımı yoluyla havuç ve sopa arasına takıldığından, iktidarın “gönüllülük” anlayışı endişeye yol açıyor. Vergi sistemimizdeki adalet, eşitlik, öngörülebilirlik ve şeffaflık sorunlarına hiç değinmiyorum bile; her birisi ayrı bir monografi konusu olur.
Buna karşılık, tabi ki haneye yazılması gereken sevaplar da var. Geniş kesimleri ilgilendiren en önemli üçü: Asgari ücret üzerindeki gelir vergisinin (ve damga vergisinin) kaldırılması çok önemlidir, ama ne yetersizdir. En azından bütün ücretlilerde asgari ücrete kadar olan kısmın vergi dışı bırakılması gerekirdi (bkz. Ticaret Gazetesi’nden Seda Gök’e verdiğim 29.12.2022 tarihli röportaj, https:// www.ticaretgazetesi.com.tr/yavaslar-acilen-vergi-reformu-yapilmali#.Y60pSXDPYGM.whatsapp). Gıda ürünlerinde KDV’nin %1’e indirilmesi değerlidir, ama özellikle çocuk, yaşlı ve hastalar gibi toplumun zayıf kesimlerinin zorunlu tüketim ürünlerine de indirimli KDV oranı uygulanmalıydı. Türkiye, vergi usulde dijital devrimi gerçekleştirmiştir, bu konuda gerçekten çok ileridedir; ancak, burada da özel hayatın gizliliği etkin şekilde korunmalıydı. Bu eksik bırakılmıştır.