İtiraf çok, çözüm yok!
Küresel kriz, tüm ekonomiler ve tüm sektörler tarafından giderek daha yoğun bir şekilde tartışılıyor, gündeme ipotek koyuyor ve daha uzunca bir süre böyle olmaya devam edecek gibi görünüyor. Beklentilerin olumsuzlaşması önlenemiyor, finansal piyasalar yönlendirilemiyor ve devreye giren kurtarma paketleri beklenen sonucu üretemiyor. Kayıplar geri gelmiyor ve talep daralmasının etkisi, gelir dağılımı ve olumsuz rekabet koşulları ile birleşince iyice yoğunlaşan belirsizlik azalmıyor; dalga dalga gelen riskten kaçınma eğilimi yapay umutların filizlenmesine izin vermiyor. Yavaş yavaş nerede yanlış yapıldığı sorusu daha sık sorulur oluyor ve yanıtlar farklılaşıyor.
Columbia Üniversitesi Ekonomi Profesörü Mundell "Doların uzun süre düşük kalmasına izin vermek doğru değildi, konut piyasasındaki balonun oluşmasına izin verilmemeliydi" diyor. Şahsen bu ifadeleri şöyle anlıyorum para politikası bir daha sıkılaştırılmamak üzere 2001 yılında anormal bir hızla gevşetilmese dolar cinsi kredi hacmi anormal boyutlara çıkmayacak, küresel düzeyde likidite bolluğu olağan dışı boyutlara sıçramayınca menkul ve gayrimenkul balonlar; daha fazla şişmeyecekti. Evet haklı, söz konusu sürdürülebilir olmayan eğilimler yaşanmasa idi bugünkü sıkıntılar olmazdı, zira çok daha önceden bir daralma yaşanır ve tarihin akışı daha farklı olurdu. Asya ve Rusya krizlerinin ardından, 2000 yılında ABD ekonomisi de durgunluğa girmişti ve 1929 tipi bir bunalımın yaşanması kaçınılmaz hale gelmişti. Küresel ekonomi daralacak, işsizlik İkinci Dünya Savaşı sonrasında görülmemiş boyutlara tırmanacaktı. Birikmiş sorunlar ağırdı ve çözüm maliyeti katlanılabilir olmaktan çıkmıştı. ABD'nin seçenekleri sınırlıydı; ya ekonomideki sorunları ikinci plana itip günü kurtaracak ve önceliği siyaseten yeni bir dünya düzeni oluşturmaya verecekti; ya da içine kapanacak ve öncelikli sürdürülebilir bir ekonomik yapı için gereken bedelleri ödeyecek uzun süreli ve yıpratıcı bir durgunluk dönemini göze alacaktı. Benimsenecek tercih diğer ekonomileri de kaçınılmaz olarak etkileyecekti.
Asya ve Rusya krizinin küresel ekonomiyi daraltan ve sistemik kırılganlığı artıran bulaşıcı etkileri ABD'nin Bush dönemindeki ekonomik ve siyasi tercihleri üzerinde belirleyici oldu. Amerikan Doları'nın aşırı değerliliği ise Asya krizi ile başlayan deflasyonist eğilimler ve küresel daralmanın sebebi idi. Dolar 1996 sonrasında aşırı değerlenmese rekabet koşulları bozulmayacak, faaliyet gelirleri erimediği için daralma yaratan kredi krizi gündeme gelmeyecekti. Geriye gidildikçe tepkisel karakterli günü kurtarmaya yönelik uygulamaların bugünkü büyük açmazın sebebi olduğu görülebilir. Sorunlar küçük iken kalıcı çözümlerde kararlı olmak yerine temel ilkeleri tüketerek gün kurtarılınca ağırlaşan sorunların sistemi kırılganlıştırarak çözmesi kaçınılmaz oluyor.
Gelir dağılımında bozulma, rekabet koşullarında olumsuzlaşma, faaliyet gelirlerinde erime, sorunların ağırlaşması pahasına günü kurtarma şeklinde özetlenebilecek eğilimlerin sonucu büyük bir felakettir. Kaç kere tekrarlanır ise tekrarlansın bir mucize söz konusu olmaz, büyük ihmaller çok ciddi bedeller ödenmeden düzelmez. Bugünkü olumsuzlukların temelinde küreselleşme kavramı ile özetlenen kuralsızlık ve geçmiş deneyimlerin inkarı vardır, yine aynı yaklaşımlarla durumun düzelmesini beklemek ham hayaldir, aptallık veya sahtekarlıktır. Küreselleşme adı altında şişirilen faaliyet dışı gelir balonu patlamıştır ve bu gerçeği kabul etmek güçlülerin veya nefsinin kölesi olduğu için kendini güçlü sananların kabusu olmuştur. Bugünkü açmazı yaratan eğilimlerde ısrar edildiği sürece kurtarma paketleri işe yaramayacak sorunlar ağırlaşmaya devam edecektir. Faaliyet dışı gelir balonu patlamış ve varlıkların maruz kaldığı değer kaybı kredilerin önemli bir kısmını karşılıksız ve sorunlu hale getirmiş ve büyük bir ekonomik daralmanın yaşanması kaçınılmaz hale gelmiştir. Küresel düzeyde çözüme yönelik bir uzlaşı bulunmadığı için herkes kendi başının çaresine bakmak durumundadır. Bunu algılayanların "korumacı eğilimlerin geri gelmesi felaket olur" şeklindeki söylemi boş bir nakarat olmaktan öteye bir anlam taşımamaktadır.
Uzunca bir süredir kendi ihtiyaçlarına odaklanan ve diğerlerinin sorunlarına duyarsız kalarak yapay beklentilerle günü kurtaran mali sektör ve finansal piyasalar bugünkü açmazın baş sorumlusudur. Artık çok geçtir zira boşa konsa dolmamakta, doluya konsa almamaktadır.
Ekonomi daralmasın diye geniş kesimleri gelirinden daha fazla harcasın diye geri ödeyemeyeceği borçlar vermekte, daha önce verilenleri geri istemek de çözüm değildir, olsa olsa çözümsüzlüğün doğal bir sonucudur. Sistem tıkanmış ve çökmeye başlamıştır. Çok bilenler çok yanılmış, onların ipi ile kuyuya inenler de mahsur kalmaktan kurtulamayacaktır. Hata ve büyük yanlışların faturasını başkalarına ödetme devri kapanmıştır.
Tarih bir kez daha kendini tekrarlamış, Akılsız başların cezasını ayakların çekeceği bir döneme girilmiştir. Sürdürülebilir olmadığı bilinen yaklaşımlarda ısrar etmek, IMF ile anlaşarak günü kurtarmaya çalışmak bu saatten sonra nafile çabalar olmaktan öteye gidemeyecektir. Mali piyasalarda ve buna paralel olarak diğer sektörlerde yaşanan daralma ve büyük güvensizlik, geçmişte yapılanların yanlış olduğunun itirafıdır...