“İtibarı korurken” itibar kaybetmek!
Nigel Farage… “Ünlü” bir İngiliz siyasetçi. Özellikle Birleşik Krallık Bağımsızlık Partisi (UKIP)’in başkanı olduğu dönemlerde sürekli medyanın ve kamuoyunun ilgi odağıydı. Kendisini dünyanın pek çok ülkesinde tanınan biri haline getiren şey ise “sivri dilli, keskin ve kışkırtıcı” bir tarzıyla sürekli olay çıkarmasıydı. Birleşik Krallık’ın Avrupa Birliği üyeliğinden ayrılma referandumunun baş aktörlerinden biriydi ve ülkenin AB’den ayrılma kararı vermesinde çok büyük rol oynadı. Aşırı sağcı bakış açısı, ırkçılık olarak değerlendirilen göçmen karşıtlığı söylemleri ile her gün bir olay yaratıyordu. İşte bu siyasi figür şimdi de İngiltere’de CEO’ları koltuğundan eden bir kriz ile yine dünya kamuoyunun gündemine geldi.
NatWest’in Nigel Farage’ın hesabını kapatması
Kriz, N. Farage’ın, İngiltere’nin en büyük bankalarından birisi olan NatWest’in kendisinin banka hesabını kapatmayı planladığını duyurmasıyla başladı. Ünlü siyasetçi, bankanın kendisini sağcı siyasi görüşleri ve duruşu nedeniyle müşteri olmaktan çıkarmaya çalıştığını ve bunun düşünce özgürlüğüne karşı yapılan son derece uygunsuz bir durum olduğunu duyurdu. “Banka ile aynı siyasi görüşte olmadığım için hesabım kapatılıyor” açıklamaları gündeme bomba gibi düştü.
Bu açıklamadan sonra İngiliz medya kuruluşu BBC, bankadaki isimsiz bir kaynağa dayanarak, konunun siyasi olmadığını ve Farage’ın 330 yıllık bir özel banka olan NatWest’in bir takım mali zorunluluklarını karşılayamadığına ve hesabın bu yüzden kapatılma noktasına geldiğine ilişkin bir haber yayınladı. Ancak bu doğru değildi.
Farage, bankanın risk komitesi yetkililerin kendisinin mali işlerini ve aynı zamanda onu müşteri olarak tutmanın “itibar zararını” tartıştığını gösteren belgeleri yayınladı. 40 sayfalık dokümanda Farage’ın “yabancı düşmanı ve ırkçı olarak görüldüğü” ve “birçok kişi tarafından samimiyetsiz bir dolandırıcı olarak nitelendirildiği” ve bu yüzden “önemli bir itibar riski” oluşturduğuna dair ifadeler vardı.
Olaylar öyle bir hale geldi ki bankacılık işlerinin düzenlenmesinden sorumlu bakan Andrew Griffith, müşterilerin “yasal ifade özgürlüğü” ile ilgili endişelerini gidermek üzere İngiltere’nin en büyük bankalarının yöneticileriyle bir araya geldi ve katılımcılara “Bize ne düşüneceğimizi veya hangi siyasi partiyi desteklememiz gerektiğini söylemek bankaların işi değil” dediğini söyledi. Hatta Başbakan Rishi Sunak bile olaya dahil oldu ve “insanların görüşleri nedeniyle bankacılık gibi temel hizmetlerden mahrum bırakılmasının doğru olmadığını” belirtti.
NatWest CEO’sunun itirafı ve görevden alınması
İşler çığırından çıkıp gündemde kalmaya devam ederken bankanın CEO’su Alison Rose, Farage’ın hesabını kapatma kararının tamamen ticari olduğunu iddia eden hatalı BBC haberinin anonim kaynağının kendisi olduğunu itiraf etti ve bir muhabirle konuşmanın “ciddi bir karar hatası” olduğunu söyledi. CEO, Farage hakkındaki raporda “ciddi bir değerlendirme hatası” yaptığını kabul etti ve “son derece uygunsuz dil” kullanıldığı için özür diledi.
NatWest Bankası Başkanı Howard Davies başlangıçta yönetim kurulunun CEO’larının arkasında durduğunu söyledi. Ancak CEO Rose, 2008’de vergi mükelleflerinin finanse ettiği 45 milyar sterlinlik kurtarma paketinden bu yana bankanın en büyük hissedarı olan İngiliz Hükümeti’nin baskısından sonra birkaç saat içinde görevinden ayrıldı. Bankanın bağlı olduğu Coutts şirketinin CEO’su Peter Flavel da görevden alındı. Bu süreçte bankanın hisse değeri 840 milyon £ düştü. CEO ve olaya karışan ekip hakkında bir soruşturma başlatıldı ancak CEO’nun sözleşmesi gereği ayrılırken 2.4 milyon sterlinlik bir ödeme paketi alabileceği haberlerinin çıkması üzerine Farage, bunun ciddi şekilde eleştiren ve müşteri gizliliğini ve ifade özgürlüğünü yok sayan bir yöneticinin böylesi bir “ayrılış paketi” ödemesi almasının kabul edilemez olduğunu söylediği bir video yayınladı. Ve kriz bambaşka bir boyuta taşındı. Nefesler tutuldu gelişmeler bekleniyor. Özetle banka dimyata pirince giderken evdeki bulgurdan oldu. İtibar riskini yöneteceğim derken itibarı da ilişkileri de finansal göstergeleri de zarar gördü. Hesabını veremeyeceğin ve arkasında duramayacağın işlere kalkışmak iletişim açısından bu yüzden riskli. Siz ne dersiniz bu hikâyede kim haklı?