İthalatın ihracata üstünlüğü ve cari açık
Türkiye’de cari açık sorununun miladı, “ihracata dayalı sanayileşme politikaları”nın uygulanmaya başladığı 1980 yılına dayandırılsa da özellikle 2000’li yıllardan itibaren ekonomimizin en önemli “kırılgan noktası” olarak sorun olmaya devam ediyor.
Cari açık; bir ülkenin dünya ile olan ekonomik ilişkilerinde giderlerinin (ithalat, faiz ve kar transferleri gibi) gelirlerinden (ihracat, dış yardım ve işçi gelirleri gibi) yüksek olduğu anlamına gelir. Türkiye’de cari açığın temel belirleyicisi ticaret açığıdır.
Bu nedenle tartışmalar genellikle ticaret açığı üzerine yoğunlaşmaktadır. 2023’ün son çeyreğine girilirken, Türkiye’de yaklaşık son on yıldır içinde bulunduğu ve kişi başı milli geliri orta-yüksek gelirli ülkeler grubundan çıkarak yüksek gelirli ülkeler seviyesine sıçrama yapabilmesi için üretim ve dış ticarette yeni bir bakış açısı geliştirmesi ve ilgili politikaların bu yeni bakış açısının gerekliliklerini gerçekleştirmeye yönelik tasarlanması önem taşımaktadır.
Bu bakış açısı ile gittikçe artış gösteren cari açığının azaltılması yönünde yeni bir yaklaşım sunmanın yanında, yüksek katma değerli ürünlerin üretim ve ihracatının geliştirilmesinin de önünü açmalıdır.
Türkiye’nin hâlihazırda dünya piyasalarında ağırlıklı olarak düşük ve orta-düşük teknolojili imalat sanayii ürünleri kapsamında rekabet gücü vardır. Ancak, Türkiye daha yüksek teknolojili ürün piyasalarında yeterince varlık göstermelidir.
Türkiye’de dış ticaret alanında yaşanan sorunların arasında öncelikli olarak, özel sektörün sermaye ve finansmana erişim zorlukları, firma verimliliği, devlet destek mekanizmalarına erişim ve uygulama da yaşanan aksaklıklar, özel sektörün eğitimli ve vasıflı işgücüne erişimi ve istihdamı ile dış ticarette karşılaşılan ek maliyetler/bürokratik işlemler sayılabilir.
Ricardo Modeli öneriliyor
Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM), ülkelerin ticarette karşılaştırmalı üstünlüğe sahip olduğu ürünlerin belirlenmesine yardımcı olan ünlü İngiliz iktisatçı David Ricardo'nun metodolojisini, Türkiye'nin ihracatına uyarlanmasını öneriyor.
Ricardo teorisi; dış satım kapasitesinin artırılmasına katkı sağlayarak, bir ülkenin bazı malları daha verimli ve düşük maliyetle üretiyorsa bu ürünlerde uzmanlaşması ve kaynaklarını israf etmemesini gerektiriyor.
Bu modelle, ülkeler için karşılaştırmalı üstünlüğe sahip oldukları belli mal ve hizmetlere göre dış ticaret yapmaları önerildiğinden, Dünya Bankası ve Dünya Ticaret Örgütü tarafından halen kullanılıyor. Ayrıca, akademisyenlerce hedef pazarlar ile avantajlı ihraç ürünlerinin eşleştirilmesinde en pratik ve sonuç veren model olarak da kabul ediliyor.
Bazı veriler
T.C. Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığı, “Dış Ticaret Ödemeler Dengesi” verilerine göre;
- 2023 yılının Temmuz ayında ihracat 20,1 milyar dolar, ithalat 32,3 milyar dolar seviyesinde kaydedildi.
- 2023 yılı Temmuz ayı dış ticaret açığı ise 12,2 milyar dolar olarak gerçekleşti.
-2023 yılı Temmuz ayı itibarıyla cari işlemler dengesi 5.466 milyon dolar açık vermiştir.
-2023 yılı Temmuz ayı itibarıyla yıllıklandırılmış cari işlemler açığı ise 56.491 milyar dolar seviyesinde gerçekleşmiştir.
-2023 yılı Temmuz ayında doğrudan yatırımlar kaynaklı 392 milyon dolar, portföy yatırımları kaynaklı 1.160 milyon dolar, diğer yatırımlar kaynaklı 2.304 milyon dolar net sermaye girişi gerçekleşmiştir.
-Temmuz ayında ihracat miktar endeksinde yüzde 10,6; ithalat miktar endeksinde ise yüzde 31,0 oranında azalış kaydedilmiştir.
- İhracat fiyatlarında yüzde 2,1; ithalat fiyatlarında ise yüzde 15,7 oranında düşüş gerçekleşmiştir.
-Dış ticaret haddi ise bir önceki yılın aynı ayına göre 12,5 puan artarak 89,6 seviyesine yükselmiştir.
Sonuç olarak; Türkiye’nin, uzun dönemde vizyon hedeflerine, orta ve kısa dönemde ise ihracatı artırma ve özellikle katma değerli ihracatın payını yükseltme, üretimde ithalata bağımlılığı azaltma, bunlara ek olarak ihracat menzilini artırma, ek maliyetleri ve bürokratik işlemleri azaltma yönünde hedeflerine ulaşabilme bağlamında bazı uygulama stratejilerini hayata geçirmelidir.
Cari açığı azaltmak için; uygulanmakta olan sermaye birikim modelinin değiştirilip finans sektörüne değil, gerçek yatırım ve üretime dönük bir sermaye birikim modeline geçilmesi gereklidir. Öte yandan, kur politikasındaki belirsizlik ve gelen ihracat bedeli dövizin yüzde 40’ının Merkez Bankası’na satılarak Türk Lirası’na çevrilmesi zorunluluğu gibi hususlar sorun olmaya devam ediyor. Dolayısıyla, ihracat bedellerinin yurda getirilmesi ve bozdurulmasına ilişkin mevzuattın esnetilerek güncellenmesi gerekiyor.