İthalatın engellenebilir yükselişi
Ekonomi Bakanlığı 14 Şubat tarihinde İthalatın Değerlendirilmesi adlı raporunu kamuoyuyla paylaştı. Dış ticaret açığının rekor kırarak 100 milyar doları aştığı bir yılda bu çalışmanın yapılması ve kamuoyuyla paylaşılması geç kalmış ancak çok önemli bir gelişme. Sorunun nedeninin doğru anlaşılması çözüm sürecinin başlangıcıdır. Emeği geçenleri kutluyoruz.
Raporun hazırlanması için TÜİK, Maliye Bakanlığı ve Ekonomi Bakanlığı'nın kaynakları kullanılarak ihracatın %72'sini, ara malı ve yatırım ithalatının %83'ünü oluşturan 25,000 firmanın verileri incelenmiş. İmalat sektörlerinin kullandığı ithal ara malı ve yatırım malı miktarları çıkartılmış. İmalat sanayi firmaları arasındaki karmaşık ilişki ağı çözümlenmiş. Sonuçta genelde imalat sanayinin ve özelde her bir sektörün ithalat bağımlılık oranı bulunmuş. Bulunan sonuçlar son derece çarpıcı.
Önce genel tespitlerle başlayalım. Dış ticaret dengesinde son yıllarda görülen kötüleşme ağırlıklı olarak ithalatın hızlı büyümesinden kaynaklanıyor. 2010 - 2011 yıllarında ortalama ithalat artışı %30 civarında, ihracat artışı ise %15 düzeyinde gerçekleşti. Bunun sonunda ihracatın ithalatı karşılama oranı %56 ile 1997'den bugüne gördüğü en düşük seviyesine geriledi.
Rapora göre ithalattaki hızlı artış beş ana nedene dayanıyor: (i) iç talepteki hızlı büyüme (ii) dış talebin zayıflığı (iii) emtia fiyatlarındaki sert yükseliş (iv) aşırı değerli TL (v) üretim yapımızdaki yapısal sorunlar. Raporda ağırlıklı olarak yapısal sorunlara odaklanılmış.
2011 yılındaki 240 milyar dolar ithalatın %72'si ara malı, %16'sı sermaye malı, %12'si tüketim malı olarak yapılmış. Aramalı ve yatırım amaçlı yapılan 210 milyar dolarlık ithalatın sadece 58 milyar dolarlık (%28) kısmı ihracatta kullanılmış. Geriye kalan 152 milyar dolar iç pazara yönelik üretimde kullanılmış.
Sektörler bazında bakıldığında ithalatta ciddi bir kümelenme görülüyor. Enerji ürünleri (54 milyar dolar, %22), makineler (27 milyar dolar, %11), demir çelik (20 milyar dolar, %8), kara taşıtları (17 milyar dolar, %7), elektrikli cihazlar (17 milyar dolar, %7) ile en çok ithalat yapılan beş sektörü oluşturuyor.
Ekonomi bakanlığı ithalatı yapılan malları üretim potansiyeline göre sınıflandırıyor. İthalatın %42'si üretimi hiç yapılmayan veya çok az olan ürünlerden (petrol ve türevleri, altın, gübre gibi) oluşuyor. İthalatın %42'si üretimin talebi tam olarak karşılayamadığı ürünlerden (kömür, ilaç, kimyasal ürünler gibi) oluşuyor. Yeterli miktarda üretilebildiği halde ithal edilen ürünler (otomobil, beyaz eşya, mobilya, seramik, hazır giyim ürünleri gibi) toplam ithalatın sadece %12'sini oluşturuyor.
Ekonomi bakanlığı imalat sanayinin ithalat bağımlılığının (ithal ara malı ve yatırım mallarının toplam üretime oranı) son üç yılda %38'den %43'e yükseldiğini hesaplıyor. İç pazardaki hızlı genişleme imalat sanayinde ihracattan iç piyasaya doğru yönelmeye yol açmış. 2008 yılında toplam üretimin %62'si iç piyasaya yönelirken 2011 yılında bu oran %66'ya yükselmiş.
Sektör bazında yapılan çalışmadan çarpıcı sonuçlar çıkıyor. Üretimde öne çıkan ve ekonomiye göre daha hızlı büyüyen sektörlerde ithalat bağımlılığı daha yüksek bulunuyor. 2010-2011 yıllarında ekonomiden daha hızlı büyüyen sektörlerde ithalat bağımlılık oranı %50'ye çıkarken, ortalamanın altında bir hızla büyüyen sektörlerde bağımlılık oranı %26'ya düşüyor.
Yaratılan katma değer olarak baktığımızda geleneksek sektörlerimizin -hazır giyim (11 milyar dolar), tekstil (6 milyar dolar), meyve-sebze (6 milyar dolar), maden ve mineraller (5 milyar dolar) - halen önemli katkıda bulunduğunu görüyoruz. Son yıllarda hızlı büyümesiyle gurur duyduğumuz motorlu kara taşıtları (8 milyar dolar), makine (5 milyar dolar), elektrikli makineler (3 milyar dolar), beyaz eşya (3 milyar dolar) gibi sektörlerin katkısı ise henüz sınırlı kalıyor.
Ekonomi bakanlığı raporunu pozitif bir notla bitiriyor. Türkiye'yi dünya ülkeleriyle kıyaslıyor ve ihracatın potansiyeline göre %23-%30 daha düşük olduğunu hesaplıyor.