İthalat bitiyor mu?
Hep yazar ve her ortamda da söyleriz ya, bir ülke için en önemli ekonomik göstergelerden bir tanesidir cari açık ve dış ticaret dengesi. Ülkeler ekonomilerini diri tutmak için bu göstergelerin pozitif olması yönünde çaba harcarlar. Bizim ülkemizde de bu yönde girişimler her daim karşımıza çıkar ve bir yandan ihracatı arttırmaya çalışırken, bir taraftan da ithalatı azaltmaya veya frenlemeye yönelik aksiyonlar sürekli gerçekleşir. 1996 yılında Gümrük Birliği'ne dahil olmamız ile birlikte, aslında 3. ülkeler diye tabir edilen, birlik dışında kalan ülkelere ilişkin, "Ortak Gümrük Tarifesi"de kabul edilmiş oldu. Diğer bir deyişle "Gümrük Vergisi"nde standart vergi uygulamasına başlanıldı. Ancak elbette standart olan yalnızca Gümrük Vergisi idi, korumacılık gerektiren ürünlere yönelik ilave tedbirler hep bu kapsamın dışında değerlendirildi.
Bugünlerde en çok, ithalat tamamen bitirilmeye mi çalışılıyor sorusunu alıyorum. Elbette bunun en önemli sebebi, son zamanlarda sıkça karşılaştığımız ek vergiler. Mayıs ayından bu yana hangi ürünlere ek vergiler geldi diye göz attığımızda; tekstile, avize, lamba ve aydınlatıcılara, sandık, bavul, çanta, kese gibi ürünlere; çiviler, çelik teller, çubuklar, ızgara ve ağlara, ev tekstilinde yatak örtüsü, yorgan ve yastık ithalatına ciddi oranlarda ek vergiler getirildiğini görüyoruz. Şubat ayında da inşaat malzemelerine, hırdavat ürünlerine, manikür-pedikür malzemelerine, küçük mutfak aletlerine ve kırtasiyeye de yine ek vergiler getirilmişti. Mobilya ithalatında gümrük vergi oranı %13’ten %50’ye çıkarılarak bu sektördeki ithalatın da önemli ölçüde düşmesi ve yerli üretimin teşvik edilmesi sağlanılmaya çalışılmıştı. En son 7 Temmuz’da duvar kağıdına ek vergi gelirken, başta cep telefonu ve tablet olmak üzere yolda olan ek vergiler olduğunu da biliyoruz.
Dünya üzerinde bu tarz ek vergilere müracaat ederek tedbir alan tek ülke elbette biz değiliz. Bilhassa 2009 yılı krizi sonrası; Çin ve Hindistan gibi, emek yoğun ülkelerin de rekabetçi fiyat politikası ile katma değerli ürün üreten ülkeleri tehdit eder hale gelmesi, gelişmiş ülkelerin de koruyucu tedbirlere başvurmalarını zorunlu hale getirdi. Almanya'da bu tarz tedbirlere başvuran ülkelerden bir tanesi. Ülkemizde geçmiş yıllarda bu tarz önlem sayısı yılda 2-3'ü geçmezken, bu sayı 2010’da 16’ya ulaşmış durumda. Ve durum onu gösteriyor ki, 2015'de sayı rekora doğru koşacak. Devam eden anti damping soruşturmaları ile daha başka sektörlerde de tedbirlerin alınacağı ve ilave vergiler geleceği de aşikar. Peki gidişat ne gösteriyor, bundan sonrası acaba nasıl olacak ve bu yapılanlar doğru bir strateji midir gibi sorular elbette tartışmaya açık konular. Ancak unutmamak gerekir ki, bu tarz aksiyonlar doğrudan iç pazarı ve üreticiyi koruma amaçlı olarak hayata geçiriliyor. Özellikle de Uzakdoğu'daki ucuz iş gücünün sonucunda elde edilen ucuz ürünlerin yanı sıra düşük kaliteli ürünlerin de gelmesine tedbir olarak yürütülen bu politikanın devam edeceği aşikar. Ancak unutmamak gerekir ki, Türkiye'de ihracat büyük ölçüde ithalata dayalı olup, hammadde ithalatını engelleyici tedbirlerin olmaması da dikkat edilmesi gereken bir husus. Tüm bu durumdan çıkacak tek bir sonuç var; elbette ithalat bitmez, ama her geçen gün çok daha zor olacak, buna herkesin fazlasıyla hazır olması gerekiyor.