İthal ikamesi değil, geleceğe yatırım!

Güventürk GÖRGÜLÜ
Güventürk GÖRGÜLÜ PAZARLAMA 3.0 [email protected]

Geçtiğimiz çarşamba günü DÜNYA'nın manşetinde Sektörel Dernekler Federasyonu'na (SEDEFED) üye dernek başkanlarının değerlendirmelerini gördük. Yayın yönetmenimiz Hakan Güldağ'ın moderatörlüğünde bir araya gelen yöneticiler, cari açık sorununun çözülebilmesi için yüksek katma değerli ürünlerde yurtiçi üretimin teşvik edilmesi gerektiğini belirterek, hem yerli, hem de yabancı şirketlere bir tür "ithal ikamesi" çağrısı yapıyorlardı. "1 dolara hamallık devrini kapatalım" diyen SEDEFED Başkanı Timur Erk, TL'nin aşırı değerli durumdan çıkartılması ile birlikte Ar-Ge ve inovasyona önem verilmesiyle, sanayinin yeniden üretime kayabileceğini dile getiriyordu. Dernek temsilcileri de İthalat bağımlılığının yüksek olduğu alanlarda üretimin teşvik edilmesi ve orta düzey teknolojilerden yüksek teknolojilere geçilmesi gerektiğini vurguluyorlardı.

Bu manşetin hemen yanında, Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) Başkanı Mehmet Büyükekşi'nin görüşlerine de "Aksayan tek yön cari açık" başlığıyla yer verilmişti. Büyükekşi de ihracat ve üretim odaklı politikalara ihtiyaç duyduklarını dile getiriyordu.

DÜNYA'nın arka sayfasında ise Promosyon Ürünleri İthalatçıları ve Satıcıları Derneği (PROMOTÜRK) Başkanı Esat Ahmet Özdem ise, Çin malı promosyon ürünlerine karşı yerli üretimi teşvik etmek üzere "Yerli malı yurdun malı, dünya onu kullanmalı" kampanyasını başlattıklarını duyuruyordu.

Bu yılın nisan ve mayıs aylarında İstanbul Serbest Muhasebeci ve Mali Müşavirler Odası'nın (İSMMMO) yayınladığı iki ayrı rapor, Türkiye'nin başına dert olan cari açık sorununun düşük teknolojiye dayalı ve ithalata bağımlı üretim yapısının bir sonucu olduğunu açıkça göz önüne sermişti...

17 Nisan tarihli "Türkiye Dış Ticareti ve Eğilimler" başlıklı ilk raporda, rekor kıran ihracatın şifresinin ithalat olduğu vurgulanıyor. Raporda 2000-2010 yılları arasında ihracatın büyük ölçüde ithalata bağımlı hale geldiği ve toplam 28 ana sektörden 16'sının net ithalatçı konumunda olduğu belirtiliyor. Veriler Türkiye'nin tarım ürünleri gibi geleneksel üretim alanlarında dahi ithalatçı konumuna düştüğünü gösteriyor.

Türkiye'de üretilmeyen ham petrol ve doğalgaz dışında, kimyasal ürünler, makine-teçhizat, petrol ürünleri, metal sanayi, tıbbi aletler; optik, saat, bilgi işleme makineleri,  televizyon, haberleşme cihazları, elektrikli makineler, kağıt ve kağıt ürünleri, diğer ulaşım araçları, basım ve yayım gibi sektörler, yüksek teknoloji ürünlerini içine alan net ithalatçı konumda olduğumuz endüstriler olarak dikkat çekiyor. Buna karşılık hazır giyim, tekstil, gıda, içki, tütün, metal dışı mineral ürünler, plastik-kauçuk, mobilya, taşocakçılığı, madencilik, metal cevherleri, balıkçılık gibi "düşük ve orta düzey teknoloji" sektörleri, net ihracatçı konumda olduğumuz sektörler. Türkiye'nin 2005-2010 dönemi dış ticaret verileri, net ithalatçı sektörlerin, 719 milyar dolarlık ithalat yaptıklarını, buna karşılık 268 milyar dolarlık ihracat gerçekleştirdiklerini ortaya koyuyor. Bu da sonuçta, yaklaşık 451 milyar dolarlık net ithalat anlamına geliyor. Diğer yandan net ihracatçı sektörler 200 milyar dolarlık ithalatla 343 milyar dolarlık ihracat gerçekleştiriyorlar. Yani bu sektörlerin net ihracatı ancak 143 milyar doları buluyor. 

İSMMMO'nun yayınladığı ikinci rapor ise "Türkiye Sanayi Üretimi ve Gerçekler" başlığını taşıyor. Rapordaki verilere göre sanayi sektörü ithalatına konu olan üç bin civarında ürün üzerinde yapılan incelemede, Türkiye'de hiç üretilmeyen teknoloji ürünleri arasından örnek olarak seçilen 18 ürün için son beş yılda yurtdışına yapılan ödeme 30 milyar dolara ulaşıyor. Bu 18 ürünü sıraladığınızda Türkiye'de sanayide teknolojik düzeyin ne olduğu rahatlıkla görülebiliyor:  Helikopter, uçak ve diğer hava taşıtları, cep telefonları, dijital kameralar, radyo-TV yayın cihazları, matbaa makineleri, taşınabilir bilgisayarlar, bilişim ürünleri parçaları, yazıcı, tarayıcı, fotokopi, faks, ATM (Para çekme makineleri), otomobiller için CD çalar, tansiyon, endoskopi, diyaliz cihazları, işitme cihazları ve kalp pilleri, tomografi, röntgen cihazları, saat sektörü, klavyeli çalgılar, renkli fotoğraf filmi, sinema filmi, dıştan takma deniz motorları. Yine İSMMMO tarafından 3 Nisan 2011'de yapılan bir basın açıklamasında ise son 17 yılda yalnızca cep telefonu için yurtdışına 17 milyar dolar ödendiği vurgulanarak yurtiçinde üretim yapacak firmalar için acil vergi desteği isteniyordu. 

Önceki yazılarımızda zaman zaman Türkiye'nin rekabet gücüyle ilgili kaygılarımızı dile getirmiştik. İthalata bağlı ihracat yapısı ve düşük katma değerli teknolojik yapısıyla Türkiye'nin uzun vadede rekabet gücü elde etmesinin zor olduğunu, yurtdışından tasarruf ithal ederek sağlanan büyümenin sürdürülebilir olmadığını hep söylüyoruz. Türkiye'de ithalata bağımlı olmayan, yüksek katma değerli sanayi ürünleri üretilmesi gerektiği, bunun için de bir sanayi politikası uygulanması gerektiği TÜSİAD gibi kuruluşlar tarafından da uzun zamandır dile getiriliyor.

Ancak burada dikkat çekilmesi gereken asıl nokta, halihazırda ithalata dayalı sektörlerde vergi ve başka teşviklerle bir tür *ithal ikamesi* uygulamasına gidilmesi değil, önümüzdeki 20-30 yılın tüketim alışkanlıklarını şekillendirecek yeni teknolojilere ve Ar-Ge çalışmalarına yatırım yapılmasıdır. Zira mevcut ürünlerin teknolojik yapısı ve markalaşma düzeyi güçlü rakipler tarafından bölüşülmüş pazarlarda yerli üreticilere pek de fazla şans tanımıyor. Üstelik güncel tüketim kalıplarına yatırım yapmak, tıpkı tüplü televizyon LCD televizyon geçişinde olduğu gibi, gelecek resmini netleştiremeyen sektörleri ve şirketleri çok güçlü oldukları anda bile aniden açığa düşürüp yaptıkları tüm yatırımı boşa çıkartabiliyor. Kısaca "ithal ikamesi" için yatırımların bugüne değil, geleceğe yapılması gerekiyor.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Orta vadeli temenniler 21 Eylül 2018