İthal ikameciliğine Dönüş
Devran döner, işler değişir. Küresel kriz de devranı döndürüyor, işleri değiştiriyor. Kriz öncesi ultra- piyasacı, dışa açılmacı, rekabet yanlısı olan genel iktisat algısı, krizin ardından, sanki geri dönecek gibi görünüyor.
Geri dönülecek demekten kastım liberasyon öncesi döneme, kaba hesap 1950'lerde başlayıp bir çeyrek yüzyıl fırtına gibi esmiş olan müdahaleci-korumacı döneme dönüştür. Piyasa işleyişine güvensizliği de içinde barındıran müdahale-koruma ikilisi biraz da "dünyanın bize yararı yok, kendi işimizi kendimiz yapalım" edası taşır. Bu ekonomi anlayışını pratiğe aktaran uygulama da "ithalatın ikamesi"dir.
Müdahale-koruma ikilisinin egemen olacağını ve bunun yeniden yaygın ithal ikamesi uygulamasına devineceğini söylemek bugün için fazlasıyla abartı olur. Henüz böyle bir genel eğilim yok, Dahası, böyle bir anlayışın egemen olacağına, yaygınlaşacağına ve küreselleşmeyi alaşağı edeceğine dair ikna edici bir veri de yok.
Madem öyle, nereden çıkartıyorsun bütün bunları dediğinizi duyar gibiyim.
İki nedenim olduğunu söyleyebilirim. Bunlardan birisi genel bir değerlendirme. Dünya krizinin esas nedenini oluşturduğu düşünülen "küresel dengesizlikler" henüz aşılabilmiş değil. Özellikle büyük ekonomilerin dış dengesizlikleri ile özdeşleştirilen küresel dengesizliklerin varlıklarını israrla sürdürüyor olması piyasa işleyişinin kendisinden beklenen dengeleme işlevini yerine getiremediğinin yeni bir kanıtı olarak algılanıyor.
Dışa açıklığa, küresel rekabete, piyasacılığa dönük güveni sarsan bu algılama biçimi, dengelenme süreçlerini piyasa işleyişi dışında kalan mekanizmalarda arama eğilimini besliyor. Piyasa dışı mekanizma arayışı kaçınılmaz olarak müdahale-koruma- ithalat ikamesi üçlüsünün de önünü açar.
Bugün de sanki bu yol açılacakmış gibi bir koku var havada.
Müdahaleci-korumacı-ithal ikameci bir eksene kayılıyor olabileceği şeklindeki düşüncemin Bunların bir kısmına geçen yazımda işaret ettim. Yazının ardından bazı tepkiler aldım. Bu arada aynı yönde bazı yeni gelişmeler de oldu. Bütün bunlar, yukarıda işaret ettiğim küresel gelişmelerle de harmanlanınca, müdahaleciliğin yeniden hortlamak üzere olduğu yönündeki düşüncemin doğru olabileceği izlenimini verdi bana.
İzlenimimi pekiştiren yeni gelişmelere iki örnek verebilirim. Bir kaç hafta önce döviz piyasasına hem fiyat (faiz) hem de miktar (banka karşılıları) müdahalesi yapmakta tereddüt etmeyen Merkez Bankasının bu yoldan çark edebileceğine ilişkin yeni beyanları bu örneklerden birisi. İyi ya çark etmiş, bir anlamda seni yalanlamış işte diyebilirsiniz. Acele etmeyin. Merkez Bankası Başkanının müdahaleden çark edilebileceğini ima eden açıklaması müdahale düşünçesinin yanlış olduğu eksenine oturmuyor. Sadece bu tür müdahalenin etkisiz olduğunu söylüyor. Yani, bırakın döviz kurunu falan, cari açığı sınırlayacaksanız doğrudan ithalata müdahale edin demeye getiriyor.
İkinci yeni gelişme de bu noktada devreye giriyor. Dış Ticaretten Sorumlu Devlet Bakanı düzenlediği basın toplantısında "ithalatı yüksek olan sektörler mercek altına alınacak, en fazla ithalat yapan yabancı firmalar tesbit edilecek, bunların Türkiye'de üretime geçmeleri için teşvik(!) çalışmaları yapılacak" demiş.
Sayın Bakanın söyledikleri adeta bir "ithal ikamesi manifestosu" gibi. Bunu duyunca hala nereden çıkartıyorsun bütün bunları dermisiniz?