İtalyan bankaları zincirin zayıf halkası mı?
İrem DIŞPINAR / FİNANSİNVEST
İngiltere’nin Avrupa Birliği’nden (AB) ayrılma kararı sonrasında İtalya’nın bankacılık sistemine yönelik endişeler artarken, ülke bankaları sert satış baskısı altında kaldı. 2015 yılında yıllık bazda %0,64 oranında büyüme kaydeden İtalyan ekonomisinde zayıflık ve ülkede %11,5 ile yüksek işsizlik oranı bankaların verdiği kredilerin geri ödenmesini zorlaştırıyor. Buna göre, ülke bankalarındaki geri ödenmeyen batık krediler 360 milyar Euro’ya ulaşmış durumda. Böylece İtalyan bankalarının sorunlu kredilerinin toplam kredilerine oranı %18 düzeyinde bulunuyor.
İtalya’nın bankacılık sistemine yönelik risklerin diğer Avrupa ülkelerinde de sistematik riske neden olmasından endişe ediliyor. Bu yönde kaygılar nedeniyle Brexit’in yanında İtalya konusu nedeniyle Avrupa banka hisseleri geçtiğimiz haftalarda değer kaybına uğrarken, bu eğilim İtalyan bankalarında daha belirgin gerçekleşti. Yılın başından bu yana baktığımızda ise İtalya’nın bankacılık endeksi %47 oranında değer kaybetti. Bu da bize İtalya’nın bankacılık sektörüne yönelik risklerin aylar öncesinden piyasalarda endişeye neden olduğunu gösteriyor.
İtalya Başbakanı Renzi çözüm için zor durumda olan İtalyan bankaları için 40 milyar Euro’luk bir kurtarma paketi hazırlanabileceğini ifade etti. Başbakan Renzi'nin bankalara kamu desteği planı-devlet yardımı AB tarafından hoş karşılanmıyor. Diğer yandan İtalya’da Ekim ayında Renzi Hükümeti’nin reform paketi referandumda oylanacak. Eğer referandumdan “evet” oyu çıkarsa reform paketi hayata geçirilecek. Aksi durumda hükümetin düşmesi ve yeni bir seçim olasılığı söz konusu. Bu da siyasi istikrarsızlığı artıracağından ülkede yatırımların azalmasına, sermaye kaçışına ve borç yükünde artışa neden olabilir. Olası bu durum ise Euro Bölgesi makro ekonomik dinamiklerinde aşağı yönlü baskı yaratabilir.
Sonuç olarak; İtalya’nın bankacılık sistemine yönelik risklerin diğer Avrupa bankalarına da bulaşma endişesi nedeniyle bu konu küresel piyasalarda ara ara baskı unsuru olarak karşımıza çıkabilir. Risklerin yeniden gündeme gelmesi halinde küresel risk alma iştahının azaldığını görebiliriz.