İşyerleri zora girince suçlu kim olacak?
Bütün büyük krizlerden sonra yönetimin iki temel sorunu vardır: Bunlardan biri, "geçiş sürecinin" yönetilmesidir. İkinci aşama ise "konsolidasyon ve yeni normal koşullarının yarılması".
Kriz dönemlerinde "geçiş sürecinin yönetiminde" çoğu zaman "aşırı ve noksan değerlendirme ilkelerinin" unutulduğu gözlenmiştir. Eli taşı altında olanlar, bir ömür boyu sağladıkları birikimi yitirmenin paniği içinde alınmaması gereken önlemleri alabilir; tam tersi korkunun tutsağı olarak atılması gereken adımları atamayabilir. Böylesi bir yanlış yönetim, "yeni denge durumunu" yaratmayı geciktirebilir. Oysa, ne yapması gerektiğini bilen dingin bir yönetim, fırsatları en çoğa çıkaran, zararları da en düşük düzeylere düşüren yöntemleri bulmak için odaklanabilir.
Kriz sonrası "konsolidasyon süreci", geçişin tamamlanmasından sonra başlar; "yeni normali" oluşturacak olan yapıyı, işlevi ve kültürü oluşturur. Bu yapı, iş çevresinin yeniden örülen "karlılık-bağımlılık ilişkilerini" iyi yakalarsa başarılı olur. Tersine, yeni yerleşimi, yapıyı, kurumsallaşmayı göz ardı ederse başarısız kalır.
Erişebilirlik, esneklik ve hızın koordinasyonu
Çok net bir değişim ve dönüşüm ihtiyacı yaratan eğilimleri hep birlikte gözlüyoruz. Zihni modelimizi yeniden kurgulamayı ve yapılandırmayı gerektiren varsayımları yakalamadan geleceği inşa etmenin zor olacağını da biliyoruz.
Ülkemizde işyerlerinin çok küçük ölçekli olduğunu, o nedenle işyerlerindeki konsolidasyonun "ölçek ekonomisi", "alan ekonomisi" ve " farklılık yaratma yeteneği" eksenlerinde geleceği apaçık.
İşyeri yönetimlerinin etkinliğini ve verimliliğini artıracak olan varsayımlardan birini şöyle formüle edebiliriz: "…işyeri yönetimleri, ölçek ekonomisinin her anlamdaki erişebilirliği ile küçük ve esnek yapının esneklik ve hızını birlikte ele alan yeni bir yapılanma hızla yaygınlaşıyor. Bu yeniden yapılanma iyice netleştirilmez , zihni modelinin temel araçlarından biri haline getirilmezse, geleceği kurgulama ve yönetme şansını yitiririz."
Konsolidasyon süreci ve yeni normal koşulları, küçük ölçekli yapı ile rekabet edebilir ölçek arasında dengeleri kuran ciddi bir "koordinasyon dışsallığı" yaratmayı gerektiriyor. Bu pozitif dışsallık "rekabet gücü yaratmanın" öğelerinden biri olacak.
Kitlelere nasıl taşınabilir?
Akademik çevrelerin ve alan uzmanlığı olanların sıkça vurgu yaptığı bu yeni varsayımı, işyeri yöneticileri kitlesine nasıl taşıyabiliriz?
Sorunu indirgemeci mantıkla ve birkaç nedenle açıklamamız zor.
Temel sorun, öncelikle işyeri yöneticilerinde. Eğer bir işyeri yöneticisi kendini güdülendirmiyor; öğrenme arayışına girmiyorsa, kim onun erişebilirliğini sağlayabilir ve sürdürebilir ki!
İkincisi yaygın medya… Yaygın medyada genel algı, çarpıcı ve heyecan yaratan haber peşinde gitmeye odaklı... Köken yaygın medya geleneğine bağlı ihtisas medyalarında bile, yeni oluşumları, yeni kavramları, yeni düşünceleri, yeni fikirleri, oluşmakta olan kuramları anlatmanın yolunu bulma ikincil amaç halinde… Alışkanlığı öne çıkarma eğilimi çok daha güçlü…
İlköğretim kurumlarından üniversitelere örgün eğitim-öğretim kurumlarının da, değişen varsayımları sorgulayarak "…bir bileni güveni" ile öğretme işlevini gerektiği kadar yaygınlaştırmış değil.
Varsayım sorgulamanın farkında olan bazı insanların kararlı biçimde sorunu tartışma gündemine taşıması da cılız kalıyor.
Özellikle sesini kitlelere ulaştırabilenler, dönüp yaptıkları işin ne denli amacına uygun olduğunu sorgulamalı? Varsayım sorgulamadan, yeni zihni modeller kurgulamadan, tutarlı bir kuram yaratmadan çabalarımızın yerli yerine oturması mümkün mü?