İşyerleri yönetimleri ”evrensel süreç adımlarını” atıyor mu?

Rüştü BOZKURT
Rüştü BOZKURT BUZDAĞININ DİBİ [email protected]

Bir ay sonra tarihin kucağına bırakacağımız 2011 yılında, piyasa yapıcısı konumundaki değişik bilişim şirketlerinin değişik amaçlı toplantılarında gözlem yapma fırsatım oldu.

Anadolu'da "girişimci enerjisini" uzun yıllardır gözleyen, yazan, bildiklerini girişimcilerle paylaşmaya çalışan biri olarak iki konudaki korkumu tartışmaya açmak istiyorum.

Birincisi, "bir görevin yetine getirilmesinde evrensel yapının" net olarak anlaşılamadığı bir noktada olduğumuz düşüncenin bende pekişmiş olması. Lance A Bettencourt ve Anthony W. Ulwick'ın 2008'de Harvard Business Review'de yayınlanan, MESS'in İnovasyon Öğretisi adlı derleme kitabında yer alan "Müşteri merkezli inovasyon haritası" başlıklı makalelerinde "süreç adımları" diye tanımladıkları iş yapma tarzındaki eksikliğimizin çok yaygın ve derin bir sorumuz olduğunu düşünenlerdenim. Çünkü;

· Görevin neyi gerektirdiği tanımlamak,

· Gerekli girdileri belirlemek ve yerlerini saptamak,

· Bileşenleri ve fiziksel ortamı hazırlamak,

· Her şeyin hazır olduğunu doğrulamak,

· Görevi yerine getirmek,

· Sonuçları ve ortamı izlemek,

· Değişikleri yapmak ve sonuçlandırmak, bir işi tam ve doğru biçimde yapmak istiyorsak, süreç adımlarının tümünü atmış olmamız gerekiyor.

Herkes kendi dünyasında bu adımları bir bütünlük içinde atıp atmadığını sorgularsa, olması gereken yerde olup olmadığımız net bir biçimde anlaşılır.

İkincisi, ülkemizdeki işyerlerinin "bilişim algısı ve bilişim yapılarının yönetiminde" son bir yılda saptadığım 9 eksik geleceği inşa etme konusunda korkularımı artırıyor.

Bileşim kâr merkezidir

Birincisi, bilginin rekabet gücü yaratmadaki etkisinin yeterince kavranmadığı çok net gözlemlenebiliyor. Birçok işyerinin sorumlusu, "bileşim" dendiğinde bilgisayara sahip olmayı ve bazı konuları bilgisayarla izlemeyi anlıyor.

İkincisi, dijitalleşme ve sanallaşmanın yarattığı etkiler "öngörme ve önlem alma" disiplini ile değil de "bekle-gör" mantığı ile ele alınıyor.

Üçüncüsü, bilişim alanında donanım, yazılım ve içerik yatırımları "maliyet merkezi" olarak algılanıyor; bir "kâr merkezi" olarak görülmüyor.

Dördüncüsü, "merkezileşme sürecinin" ve olası etkilerinin farkına varan işyeri yöneticisi sınırlı kalıyor. Donanım, yazılım ve içerik oluşturmada "satın alma şartnameleri" enine boyuna tartışılarak hazırlanmıyor.

Beşincisi, "bulut bileşim" ve "wikipedia" gibi bilgiye erişebilirliği artıran yeni gelişmelerin olası etkileri gerektiği gibi analiz edilmiyor.

Altıncısı, regülasyonlar ile bilişim teknolojileri bağlantıları gerektiği gibi analiz edilerek, alternatif tepki stratejileri geliştirilmiyor.

Talep uyarma önemi

Yedincisi, teknolojik altyapının geliştirilmesi ve inovatif gelişmenin "talep uyarıcı etkisi" hemen hemen hiçbir yörede tartışma gündemine bile girmiyor. Bilişim altyapısının talep uyarıcı etkisinde bilinç düzeyini yükseltmek gerekiyor.

Sekizincisi "kurum önderliğinin" giderek "kişi önderliğine" dönüştüğünün farkına varılarak önlem almaya dönük bir anlayış yok.

Dokuzuncusu, üretim, ulaşım ve iletişim teknolojisi hızla değiştiğine göre, bu üç teknolojik düzeyin yaratacağı "kurumları" ve "standartları" belirlemede "inisiyatif alma" gibi bir düşünce ortaya konmuyor.

Gözlenen eksiklikler "süreç adımları" diye tanımlanan, müşteri ilişkilerini geliştirmenin olmazsa olmazı olarak sunulan aşamalardan uzak, alışkanlığa dayalı bir yönetim anlayışını öne çıkarıyor… Bizim ihtiyacımız ise tam tersi, alışkanlıkla değil, analizle yönetme aşamasına hızla geçiş yapmalıyız…

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar