İsveç; bilinenlerin bilinmezliği
Etrafında her an değişen devlet davranışları ve güvenlik paradigmaları yetmezmiş gibi, bir de uluslararası yapının getirdiği sorunlar tarihin her döneminde Türkiye’nin karşısına çıkmıştır. Şimdi de “İsveç” sorunumuz oldu.
Ukrayna-Rusya krizinin başlangıcında İsveç ve Finlandiya’dan yapılan “NATO üyeliği düşünmüyoruz” açıklamaları, Ukrayna’nın Rusya karşısındaki direnci arttıkça değişti. Bu ülkeler içerisindeki, NATO’ya girmenin Rus tehdidini çekme anlamı taşıyacağını savunan kesim politikalarından vazgeçti ya da biz vazgeçtiğini düşündük.
NATO’nun kuruluşundaki temel düşünce, birlikte hareket edebilmek için standartlaşma esaslarını getiriyordu. Bu standartlaşmanın üyelere getirdiği şart birbirine yönelik güvenlik politikalarında gizliydi. Bu politikaları NATO’nun terörizmle mücadele biriminin başkanlığını 8 yıl yürüten Juliette Bird, NATO Review dergisindeki yazısında, NATO’nun temel işlevlerinden biri olmamakla beraber, terörle mücadelenin İttifak’ın üç temel görevi olan toplu savunma, kriz yönetimi ve iş birliğine dayalı güvenliğe katkıda bulunduğu, teröre karşı mücadelenin tutarlı olması için ortaklar ve uluslararası örgütlerle olan bağlantıların son derece önemli olduğu şeklinde ifade ediyordu.
İşte bu önem nedeniyle bu iki ülkenin önüne “Türkiye” engeli çıkacağı aşikardı. Keza bu iki ülke, özellikle de İsveç, Türkiye’nin yıllardır mücadele ettiği terör örgütlerine doğrudan destek ve üyelerine siyasi sığınma hakkı veriyor, maddi yardımlarda bulunuyordu. Bunun yanında Türkiye’ye uygulanan teknoloji transferi engeli de özünde kolektif güvenlik arayışı olan NATO’nun amacının dışına çıkma anlamı taşıyordu.
Madrid zirvesinde imzalanan mutabakatta; Finlandiya ve İsveç, milli güvenliğine yönelik tüm tehditlere karşı Türkiye’ye tam destek vereceklerini, PYD/YPG ve FETÖ’ye destek sağlamayacaklarını, PKK ve diğer tüm terörist örgütlerin, iltisaklı kuruluşların ve bu terör örgütleriyle bağlantısı bulunan şahısların faaliyetlerini engelleyeceklerini taahhüt ettiler.
Ettiler de sonuç… Bir iki kanun değişikliğinin ötesine geçmenin yanında İsveç’te terör örgütü PKK’nın eylemleri, İsveç iç siyasetini tıkama girişimleri, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın hedef alınması ve son olarak Türkiye Büyükelçiliği önünde Kuran yakılmasına izin verilmesi Türkiye’yi yeniden bilinen gerçeklerle yüz yüze bıraktı. Mutabakat bir sonuç vermeyecekti.
Bu durum bazı soruları ortaya çıkardı. İsveç, izlediği politikalarla gerçekten NATO’ya üye olmak istiyor mu? İsveç’te yaşananlar Türkiye’yi NATO içerisinde “uyumsuz” konumuna düşürmek için mi? Bu politikalar ABD’nin Türkiye politikalarını sertleştirebilmek için mi?
ABD’nin yeni kutup arayışının Baltık kapısını oluşturan İsveç ve Finlandiya’nın üyeliği bu ülkelerin güvenliğinden çok ABD projesinin bir parçası gibi… İsveç içerisinde hala NATO üyeliğine sıcak bakmayan bir kitlenin varlığıyla birlikte Rusya’dan destek aldığı düşünülen bir aşırı sağın varlığı da unutulmamalı… Yoksa NATO üyeliğini kendi geleceğinin ayrılmaz bir parçası gören İsveç’in davranışı yalnızca demokrasi, insan hakları ve düşünce özgürlüğüyle açıklanabilir mi?
Kur’an-ı Kerim yakma eylemi, Avrupa’da kurgulanan yeni bir İslamofobi dalgasının ilk aşaması gibi… Avrupa’da kamuoyunu etkileme potansiyeli olan, Rusya destekli aşırı sağ siyasal partiler mevcut. Bu partilerin işin içinde olduğu bir provokasyon ihtimali bir kenara atılmamalı. Keza iki gün sonra Hollanda’da yaşananlar bu ihtimali daha da güçlendirmekte.
Mutabakata rağmen İsveç’in takındığı tutum Türkiye’nin NATO içinde dışlanması ve marjinal hale getirilmesi projesinin adımı olarak da görülebilir. Türkiye’nin İsveç-Finlandiya vetosu nedeniyle Avrupa’nın güvenliğini tehlikeye attığı söylemi Avrupa medyası tarafından dile getirilmeye başlandı.
Bunun yanında İsveç, ABD’nin Türkiye’ye baskı uygulayacağını ya da havuç olarak F-35 projesine dönüş ve/veya F-16 satışı kozunu uygulayabileceğini de düşünüyor olabilir. Keza ABD’den gelen açıklamalara bakıldığında İsveç’in Mutabakatın her şartını yerine getirdiği hissine kapılabilirsiniz!
Bundan sonraki süreçte Finlandiya doğru adımları atarsa, Türkiye; İsveç ve Finlandiya’nın üyeliklerini ayrı değerlendirme yoluna gidebilecektir. Zira Finlandiya’nın NATO’ya girmesi halinde İsveç, Kuzey Avrupa’da ittifak üyesi olmayan tek ülke olacak.
Konunun bir de iç politik yansıması var. Türkiye’de üyelik ya da üyeliklerin Meclis’e getirilmesi seçim sonuna bırakılacaktır. Ancak kim iktidara gelirse gelsin üyeliklerin Meclise getirilmesinde büyük bir kamuoyu baskısıyla karşılaşacaktır. Yani konunun iç politik yansıması da büyük olacaktır.