İstikrarı (iyi anlamda) bozmak gerekiyor

Fatih ÖZATAY
Fatih ÖZATAY EKONOMİDE UFUK TURU [email protected]

Kişilerin davranış biçimlerini inceleyen deneyleri bir tarafa bırakırsak iktisatta deney yapma şansımız pek yok. Özellikle makro iktisat alanı böyle. Ancak, bir süredir Türkiye makro çerçevede önemli bir deney yaşıyor: İki aydır geçici bir hükümetle yönetiliyor. Dolayısıyla günlük alışılmış işlerin dışında ekonomiyi etkileyecek bir karar alınmıyor. Üstelik bu ‘eylemsizlik’ durumu sadece iki ay için de geçerli değil; seçim öncesindeki bir kaç ayı da katabilir ve bu süreyi rahatlıkla yedi aya çıkarabiliriz.

Elbette bir ekonomiyi sadece hükümetlerin aldıkları kararlar şekillendirmiyor. Bu köşede sıkça dile getirildiği gibi, Türkiye gibi ülkeler için gelişmiş büyük ülkelerin faiz kararları ve uluslararası finansal yatırımcıların risk alma iştahları çok önemli. Bunları ve diğer önemli bazı ‘kontrol değişkenlerini’ de dikkate alarak şu soruyu sorabiliriz: Bu dönemdeki ekonomik performans önceki üç yıldan farklı mı? Kontrol değişkenlerimizde bu eylemsizlik dönemi ile önceki üç yıl arasında fazla bir fark yoksa ve ekonomik performansımız açısından da durum aynı ise kabaca şu sonuca varmak mümkün olur: Aslında ekonomi politikasında eylemsizlik dönemi sadece son altı aylık süreyi değil son üç buçuk yılı kapsıyor. Peki, öyle mi?

Kontrol değişkenlerine bakınca, yani ABD ve Avrupa merkez bankalarının kararlarını inceleyince, ayrıca uluslararası finansal yatırımcıların risk alma iştahlarını değerlendirince, son yedi ayda olan biten ile önceki üç yıl arasında önemli bir fark göremiyorum ben. Elbette bu üç buçuk yıllık sürede zaman zaman risk alma iştahı önemli ölçüde azaldı, sonra tekrar yükseldi. Ama bu oynaklık 2012-2014, özellikle de 2013-2014 döneminde ne ölçüde ise kabaca yılbaşından bu yana da aynı düzeyde. Buna karşılık, iki dönem arasında başka önemli kontrol değişkenlerinde fark var: Petrol fiyatları yılbaşından bu yana önceki döneme kıyasla daha düşük; ithalat giderlerimizi düşürücü bir gelişme bu. Buna karşılık, petrol fiyatlarındaki düşüş nedeniyle Rusya’ya ve petrol ihraç eden bizim pazarımız konumundaki bazı ülkelere daha az mal satabiliyoruz. Ayrıca özelikle Rusya’dan gelen turist sayısında ve dolayısıyla turizm gelirlerimizde azalma var. Bu durumda, bu kontrol değişkenlerinin döviz bütçemize farklı etkileri üç aşağı beş yukarı birbirlerini telafi ediyorlar.

Bu gözlemlerden yola çıkarak Türkiye ekonomisini etkileyen yukarıda belirttiğim önemli dışsal değişkenlerde, 2012-2014 dönemi ile yılbaşından bu yana geçen süre arasında pek bir değişiklik olmadığını belirtmek mümkün. Bu durumda ekonomik performansımızı etkileyen diğer önemli unsurlara; hükümetin aldığı ekonomik kararlara ve bağımsız Merkez Bankası’nın uygulamalarına bakmak gerekiyor. Merkez Bankası’nın kararları malum. Uzun bir süredir aynı minvalde gidiyor; beğenirsiniz ya da beğenmezsiniz ama sonuçta uygulanan politika çerçevesinde bir değişiklik yok. Peki, hükümetin aldığı ekonomik kararlar açısından durum ne?     

İşte deney burada işe yarıyor. Kontrol değişkenlerinde ve ekonomik performansımızda iki dönem arasında bir değişiklik yoksa demek ki hükümetin önemli ekonomik kararları açısından da bir değişiklik yok demek mümkün. İkinci dönemin (son yedi ayın) ekonomi politikası anlamında bir eylemsizlik dönemi olduğunu biliyoruz. Bu durumda, ulaşılacak doğal sonuç; ilk dönemin de bir ‘eylemsizlik’ dönemi olduğudur.

Artık gelmek istediğim noktaya gelebilirim. Şu: 2012-2014 arasında temel makro göstergelerimiz ne durumdaysa 2015 başından beri de hemen hemen o durumda. İç güveysinden biraz hallice bile olduğu şüpheli düşük büyüme, yüzde 8 civarında salınan bir enflasyon ve yüzde 10 dolaylarında işsizlik. Bu gözlemi yukarıda saydığım kontrol değişenlerindeki gelişmeler ile birlikte değerlendirdiğimde şu sonuca ulaşıyorum. Türkiye son yedi aydır ekonomi politikası alanında nasıl sesiz kaldıysa, aslında 2012-2014 arasında da sessizdi. Bir takım iddialı ‘dönüşüm programları’ falan açıklandı ama açık ki söylem başka şey uygulama başka şey.

Aman dikkat: Bazı futbol yorumcularının o hiç anlam veremediğim ‘bu takım teknik direktörsüz de oynar’ klişesini ileri sürmek istemiyorum. Çünkü zaten ‘takım oynamıyor’. Ve yine dikkat: Tüm bu dönemde devlet elbette bir maliye politikasına sahip; bütçe yapılıyor, bazı harcamalar artırılıyor, bazıları azaltılıyor. Keza vergilerde de benzer değişiklikler olabiliyor. Merkez Bankası ve BDDK bazı kararlar alıyorlar. Bu anlamda bir ‘eylem’ var.

Ama zaten sorun da burada: Asıl olması gereken yok. Yani, Türkiye’yi dönüştürecek bir ekonomi programı yok ortada. Rutin kararlar var ve bir de dış koşulların sürüklediği bir Türkiye. Oysa biz (Türkiye’de yaşayanlar) ‘takım güzel futbol oynasın ve bu oyun tabelaya da yansısın’ istiyoruz. Bizim takım ise güzel oynamıyor; karşı takımın (dış koşulların) oyununa göre sahada bir o yana bir bu yana koşuşturup, aman gol yemeyeyim (sıfır-sıfırlık ‘istikrar’ bozulmasın) diye çabalıyor. Oysa ekonomik gelişmişlik açısından bir üst lige çıkmak için galibiyet, farklı bir ifadeyle bu istikrarı (iyi anlamda) bozmak gerekiyor. Korkum şu ki, eylemsizlik devam ederse istikrar durumu kötü anlamda bozulacak (takım gol yiyecek).
 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Havuz problemi 01 Ağustos 2018
Elbette zor ama mümkün 20 Haziran 2018
Bazı basit gerçekler 06 Haziran 2018