İstikrar programımız muvaffak oldu mu?
Önümde, değerli bir arkadaşımın sahaftan bularak hediye ettiği bir Cumhuriyet gazetesi var. Tarihi 24 Mart 1960.
Gazetelerde ekonomi yayıncılığının ilk örneklerinden biri. Zira 6 sayfalık gazetenin ikinci sayfasında “iktisadi bahisler” başlıklı bir yazı kaleme alınmış.
Yazarı Osman Okyar.
1958 yılında, Türkiye’nin ilk devalüasyonu gerçekleşmiş, serbest ithalata dayalı model TL’nin değerinin düşürülmesiyle sonuçlanmış. Sonrasında 4 Ağustos kararları devreye girmiş. Başlıktaki soru işte o programın başarısını sorguluyor. Ama esas mühim olan o zamanla 58 sene sonra bugün arasındaki benzerlikler.
Bakın ne diyor makalede:
“İstikrar programının başlıca hedefi, 1953 senesinden beri devam etmekte olan mütamadi fiat artışı hareketlerinin durdurulması idi. 1953 senesinden beri fiatlar her sene %15-20 arasında artmış, ekonomimiz enflasyon adını verdiğimiz fasit dairenin tahribatına maruz kalmıştı. 1958 ortasında hükümetin tatbik etmeye mecbur kaldığı istikrar programı ile fiatların hareketleri durdurulmak isteniyordu.
...4 Ağustos 1958’de paranın dış kıymetinde yapılan devalüasyon ithalat mallarının mühim ölçüde pahalılanmasına sebebiyet vermekte, diğer yandan yıllardır zararla işliyen devlet iktisadi sektöründe istihsal edilen mal ve hizmetlerin fiatlarında ayarlamalar yapmak zarureti hissedilmekteydi. Nihayet, yukardaki fiat artışlarının ve bilhassa kömür ve nakliye gibi bütün ülkeyi ilgilendiren hayati mevzularda vukubulan zamların ekonomiye sirayet etmesi ve çeşitli mal ve hizmetlerin fiatlarını yeniden yükseltmesi de mukadder idi.
...Bir seneyi fazla aşmayacak bir intibak müddetinden sonra, fiatların vardıkları seviyede artık tutulması istikrar programının başlıca hedefi olması lazım geldiği gibi, bu programın muvaffak olup olmadığını gösterecek esas kıstası teşkil ediyordu.
Sonra İstatistik Umum Müdürlüğü (bugünkü TÜİK) Ankara Geçinme Endeksi, İTO Toptan Eşya Fiat Endeksi rakamlarına bakılarak analiz yapılmış.
Üstelik şu eleştiriyle:
“Endekslerin gösterdiği artış nispetlerinin hakikatın altında bulunduğuna şüphe yoktur...”
Ve son paragraf:
“Görülüyor ki fiat istikrarına varmış olmaktan çok uzağız. Gelecek yazımda istikrar programının muvaffakiyetsizliğinin sebeplerini tahlil etmeye çalışacağım.”
Aradan geçmiş 58 sene.
O zaman devalüasyonun yarattığı kur etkisi ile azmış bir enflasyondan söz ediyormuşuz.
İthal malları üzerinden fiyatları bozuyormuş.
Şimdi teknik adı devalüasyon değil elbette, ama kurdaki yıllardır süren değer kaybının yansımasıyla aynı enflasyonist etkiyi görüyoruz.
O zaman da enflasyon bir fasit daire olarak ekonomiyi sarmış. Şimdi de aynı dertten muzdaribiz.
Enflasyonla mücadele için yapılanlar o zaman da yeterli bulunmuyor ve muvaffakiyetsizlikle suçlanıyormuş, şimdi de böyle.
O zaman da kamu zamları üzerine tartışmalar yaşanıyormuş, şimdi de öyle.
O zaman da “halkın enflasyonu bu değil” deniliyormuş, şimdi de öyle.
1960’ın konusu olan fasit enflasyon dairesinin bugün hala gündemimizde olması Türkiye gibi bir ülkeye yakışmıyor.
Basın 58 yıl önce de gündemde
Bu arada, gazetenin birinci sayfasında yer alan diğer haberlere de göz atalım mı?
Haberlerden biri, “Dün de 25 gazeteci yargılandı” başlığını taşıyor.
Yargılamaların 5’i Basın Kanunu’na muhalefet, altısı neşren hakarettenmiş.
Bir diğer haber ise Miletlerarası Basın Enstitüsü Kongresi başlığını taşıyor.
Kongre toplanıp “basın hürriyetinin tehlikeye düştüğü memleketlerin hükümetlerine tavsiyede bulunacakmış.”
Başyazar Nadir Nadi de başyazıda bu enstitünün Türkiye’yi basın özgürlüğü ve tutuklu gazeteciler konusunda eleştirdiği raporunu yazmış. Hükümete yakın çevre ve gazetelerden gelen şu yanıtı aktarmış:
“Bizde basın hürriyeti ‘kemali’ ile mevcuttur. Dışarıdan kimse işimize karışamaz. Enstitünün başkanı komünisttir. ”
Türkiye’nin verdiği hürriyet mücadelesinin kıymetinin bilinmediğinden, uluslararası itibarındaki bozulmadan yakınmış.
Sözün özü...
Aradan bunca sene geçmiş.
Memleketin ekonomisindeki enflasyonist fasit dairenin aynı, siyasetindeki tartışmasının tonunun bile aynı olması bize bir şeyler söylemiyor mu?
Aradan 58 sene geçmişken daha fazlasını haketmiyor muyuz?
Zira adamın biri önceki gün içine otomobil koyduğu bir roketi uzaya fırlattı. Fasit daireleri aşmak için zaman geçiyor olabilir mi?