İstikrar garanti mi?
1 Kasım olağanüstü seçimleri iktidardaki AKP’nin kesin zaferi ile sonuçlandı. 7 Haziran seçim sonuçları bir koalisyona veya azınlık hükümetine işaret ediyordu. Şimdi tek partinin kesin hakimiyetinde bir Meclis ve çok güçlü bir hükümet yapısı ile karşı karşıyayız.
7 Haziran seçimi sonrasında ve 1 Kasım seçim kampanyalarında AKP sözcüleri, koalisyonu istikrarsızlık ve başarısızlık kaynağı olarak gösterdiler. Şimdi AKP, anayasayı tek başına referandumsuz değiştirme dışında her şeyi yapabileceği bir Meclis hakimiyetine dayanan güçlü bir hükümetle yoluna devam edebilecek.
Peki güçlü iktidar çıktı diye istikrar da artık garanti diyebilir miyiz? Bu noktada bir sürü soru işareti varlığını sürdürüyor:
En başta AKP liderliği, tek sesli, dayatmacı, buyurgan politika ve yönetim biçimini terk edecek mi, etmeyecek mi sorusu var. AKP politikalarına karşı itiraz sesini yükselten her kişi ve hareketin düşmanlaştırıldığı, şiddetle cezalandığı bir sürece şahitlik ettik. Özellikle Gezi süreci sonrasında Erdoğan liderliğinde dozajı artarak süren bu politikalar, toplumda ciddi bir gerilim, çatışma ve korku kaynağı.
Hukuk devleti, kuvvetler ayrılığı ve yargı bağımsızlığı ilkelerine ters uygulama ve düzenlemeler devam edecek mi, yoksa bu yoldan vaz mı geçilecek sorusu, ikinci önemli soru işareti. Bu ilkeleri tahrip eden son dönem politikalarının sürmesi, giderek mayalanan derin bir istikrarsızlık kaynağına dönüşebilir.
Türkiye’nin önündeki en yakıcı ve acil sorun olan Kürt sorunu ve çözüm süreci, Meclis çatısı altında özgürlükleri genişleten kapsayıcı bir barış süreci olarak mı ele alınacak, yoksa sorun savaş ve çatışma ile mi çözülmeye kalkışılacak?
Yeni anayasa çalışması, diğer partileri dışlayan dayatmacı bir yaklaşımla mı yürüyecek, yoksa çok sesli uzlaşmacı bir yöntemle mi yürütülecek. Yeni anayasa demokrasi ve özgürlükleri genişleten ve garantilerini güçlendiren bir anayasa mı olacak, yoksa fren ve denetim imkanlarından yoksun bir tek adam rejimini mi dayatacak?
Basın-yayın ve sosyal medya üzerindeki baskılar, susturma gayretleri sürecek mi, yoksa bundan vaz mı geçilecek?
Muhalif işadamlarının veya hükümet politikalarını eleştiren işadamlarının banka ve şirketlerine yönelik baskı, cezalandırma, kısıtlama veya farklı kılıfl ar altında müsadere uygulamaları sürecek mi, sürmeyecek mi?
Ekonomiyle ilgili yönetici ve düzenleyici kurumlara politik müdahaleler devam edecek mi, yoksa bundan vaz mı geçilecek?
Önümüzdeki süreçte istikrar olup olmayacağını, ya da ne kadar olabileceğini AKP liderliğinin bu sorulara nasıl bir karşılık vereceği belirleyecek. AKP’nin güçlü bir şekilde yeniden iktidar olması, bu temel soru işaretlerini ve kaygıları ortadan kaldırmıyor. Hatta toplumun bir kesiminde kaygıları artırıyor. Hukuk devletine aykırı, tek sesli, dayatmacı, baskıcı politikaların tercih edilmesi, muhataplarını sindirerek bir “istikrar” yaratabilir. Ancak bu daha büyük istikrarsızlıkların mayalandığı, geçici ve aldatıcı bir “istikrar” olur, sürdürülemez.