İstikrar aşırılıklardan uzak durmayı gerektirir

Uğur CİVELEK
Uğur CİVELEK ARKA PLAN [email protected]

Hangi yönde olur ise olsun, aşırılıklar istikrarsızlığı besleyip sorunları ağırlaştıran dengesizliklerdir; bu süreçte toplumsal uzlaşının erimesi, adalet duygusunun zayıflaması ve keyfiyetin artması kaçınılmazdır. Özetle söylemek gerekir ise aşırılıklar birlikte yaşamayı zorlaştırıp medeni olarak bilinen değerleri tüketen olumsuzluklardır. Bu açıdan baktığımızda Türk Lirası'nın aşırı değer kaybetmesi ile aşırı değer kazanması durumlarının benzer sonuçlar üretmesi söz konusudur. Türk Lirası'nın aşırı değer kaybettiği dönemleri hatırlatarak mevcut değerli halini savunmak geniş kitleleri aptal yerine koymak, temsil ettiği kesimler lehine ve diğerleri aleyhine adaletsizliği savunmaktır; bölücülüktür, birlikte yaşamayı zorlaştırmak ve aklı kötüye kullanmaktır.

Geçmişte yaşanan krizleri ve bu süreçte Türk Lirası'nda yaşanan değer kayıplarını emsal göstererek, Türk Lirası'nın bugünkü değerliliğini istikrar göstergesi gibi niteleyebilir, adaletsiz uygulamalar lehine taraftar toplamaya çalışabilirsiniz. Bu durumda farklı ülke örneklerinden hareket ederek sormak gerekiyor. Asya krizinde; 2000'lerin başında Arjantin'de veya son olarak bazı Avrupa Birilği ekonomilerinde yaşanan krizin sebebi ne idi? İstikrar herhangi bir krizin sebebi olabilir mi? Yanıtlayalım, içeride kullanılan paranın bir şekilde aşırı değerli hale gelmesi sorunlar yaratıyor ve dengesizlikleri besliyor, sonuçta kriz kaçınılmaz oluyor; birilerinin iddia ettiğinin aksine yerel paranın aşırı değerli olduğu ekonomilerde mali sektör sağlıklı ve güçlü olamaz; gerçekten öyle olsalar idi krize yol açacak bir aşırılığı desteklemek gafletinde bulunmazlar idi!..

Türkiye örneğine döner isek, kısa vadede Türk Lirası'nın aşırı değerli oluşu tüketiciler lehine ve üreticiler aleyhine bir durumdur, fakat orta vadede her ikisinin de ciddi kayıplar ile tanışması ve büyük bedeller ödemesi kaçınılmazdır. Tüketici yerel para değerlendikçe daha kaliteli ürünleri daha makul bedeller ile alma şansı bulabilir, seçme şansı artar, ithal ürünlere yönelim hızlanır; fakat yerli üreticilerin durumu kötüleştikçe işsizlik artar ve tüketicilerin de satın alma gücü erimek zorunda kalır, seçme şansının yerini katlanılması zor mecburiyetler alır. Aksi ihtimalde parayı düşük değerli tutar iseniz bu kez üretici lehine ve tüketiciler aleyhine bir dengesizlik yaratmış olursunuz; bu durum tüketenlerden üretenlere doğru bir kaynak transferi anlamındadır, bir tarafı eritirken, diğer tarafı güçlendirir. Tüketicilere yapılan haksızlık, eğer ihracata dayalı büyüme söz konusu olamıyor ve istihdam artmıyor ise büyük bir istikrarsızlığa dönüşür. Ülkemizde 1980'li yıllarda üreticiyi kolluyormuş gibi yaptık, cari fazla üretemedik ve istikrarsızlığın kademeli olarak büyüdüğü bir sürece girdik. Bugün ise tüketicinin korunduğu tersi bir uygulamaya tanık oluyoruz. Asıl önemlisi bu tercihlerde, ülke insanının iradesi veya çıkarı değil, borç verenlerin ve onlara bağımlı olduğunu kabul edip teslim olanlar belirleyici oluyor. Üretenlerin durumu kötüleşiyor ise bu hem onların, hem de çalışanlarının durumunu etkileyecek, aldıkları borçları ödeyemeyecekler ve tüketimleri mecburine azalacak. Kredileri geri dönmeyen mali sektör, vergi gelirleri azalan kamuda yaşanan olumsuzluklardan etkilenecek. Mevcut eğilimlerde ısrarın sebebini borç verenlerin kısa vadeli ekonomik hesaplarında değil, onları yönlendirenlerin orta-uzun vadeli siyasi amaçlarında aramak, buna göre tavır koymak gerekiyor.

Türk Lirası'ndaki aşırı değerliliğe ve bunun yarattığı-yaratacağı istikrarsızlığa kayıtsız kalanlar belli ki bu ülke insanının çıkarlarına göre hareket edemiyor. Eğer aksi olsa idi yapılacak çok şey vardı.Türk Lirası'nın daha makul bir değerde olması, cari açığın azalması için çaba harcar, bu süreçte mali sektör ve kamuda yaşanacak sıkıntıları önlemek adına gereken değişim ve dönüşümü harekete geçirmeye çalışırlardı! Fakat bunları değil, hiçbir şeyin değişmemesi ve toplumun giderek büyüyen olumsuzluklara tepkisiz kalması adına bir zorlamanın dönüşüm diye pazarlanması ve büyüyen çaresizliğin suiistimal edilmesini görüyoruz. İnsanlık bilincinin değil, kulluk hiyerarşisiin geliştiğine tanık oluyoruz.

Eğer Türk Lirası'ndaki aşırı değerliliği azaltmak ve üretenler aleyhine haksızlığı azalmak isteniyor ise yapılabilecek çok şey var; elden bir şey gelmediği veya ne yapalım sermaye geliyor söylemi bu konuda siyasi bir irade olmadığı anlamına geliyor. Başka bir deyişle istikrarsızlığın büyümesine yalnızca seyirli kalınmıyor, bir şekilde büyümesine yardım ediliyor. Bu durumun değişmesi için gerekli ve yeterli tepkiyi vermeyen iş dünyası temsilcileri, sivil toplum örgütleri ve siyasi partilerin büyük bir kısmı büyüyen insanlık suçuna ortak oluyor. Finansal sermayeye tanınan sınırsız özgürlük geniş kitlelerin yarınını tüketiyor, istikrarsızlığın ve sosyal patlamanın fitilini ateşliyor. Asıl önemlisi referandumda ortaya çıkacak sonuç oylanan konulardan bağımsız olarak mevcut politika ve uygulamaların hep birlikte onaylanması veya reddi şeklinde değerlendirilecek. Üretenlerin temel sorunu, hükümetin ya iktidar olamayışı ya da hukuszulğun büyümeye devam ediyor olmasından kaynaklanmaya devam edecek...

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar