İstihdam yükleri çok yüksek!...
Türkiye yine hızlı bir gündem yaşıyor.
Bir yandan geçen hafta Meclis’ten geçen milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılması yönündeki gelecekte çok sıkıntı yaratabilecek siyasi bir karar atağı Bir yandan kaşla göz arasında Ahmet Davutoğlu’nu sistem dışına atan ve Binali Yıldırım’ın önünü açan iktidar partisindeki Genel Başkan ve Başbakan değişikliği.
Asıl ülkenin gündeminden hiç düşmeyen ve giderek yoğunlaşan terör belası. Anadolu’nun güneyinden gelen terör örgütü ile çatışma haberleri ve ülkenin dört bir yanında yuvaları yıkılan şehitlerin cenazeleri ve yarım insan gaziler.
Bütün bunların dışında ülkemizin asıl gündemde kalması gereken konusu “ekonomi”.
Malum ekonomi ile ilgili çok temel sorunlar var.
KOBİ’lerin sorunları, tarımın içinden çıkılmaz sıkıntıları, adaletsiz vergi uygulamaları, kaldırılmaz sosyal güvenlik yükleri…
Biz bu yazımızda son konu üzerinde durmak istiyoruz.
Türkiye’de çok ciddi sosyal güvenlik sorunları var. Bu sorunların başında da istihdam üzerindeki yükler geliyor.
Aynen vergi tabanının darlığında olduğu gibi sosyal güvenliğin de tabanı dar. Yani sosyal güvenlik tabanı dar olunca bu taban üzerindeki yükler artıyor.
Sosyal güvenlik tabanının darlığını şu bir iki rakam bile ortaya koymaya yetiyor.
Türkiye’de 2005 yılında toplam iş gücü 21.3 milyon kişi iken 10 yıl sonra 2015 yılında 29.3 milyon olmuş. Yılda yaklaşık 900 bin kişi istihdam piyasasına girmiş. Bunun anlamı şu: son 10 yılda emek piyasası yüzde 37.5 genişlemiş.
Ancak; toplam iş gücü içerisinde iş bulanların sayısı 2005 yılında 19.3 milyon kişiden 2015 yılında 26.3 milyon kişiye yükselmiş. Burada da yılda ortalama 700 bin kişinin iş bulduğu anlaşılıyor ve bu süre içerisinde istihdam artışı yüzde 36 olmuş.
Bu iki rakam arasındaki farkı ifade eden işsizliğe gelince… 2015 yılındaki yaklaşık 2 milyon işsiz, yüzde 50 artışla 2015 yılında 3 milyona yükselmiş. Yani işsizlik bu dönemde yüzde 50 artış göstermiş.
Yukarıdaki rakamlar bile istihdam piyasasında daralan tabanı göstermeye yetiyor.
İşin başka boyutları da bu tabanın darlığını gösteriyor.
Şöyle ki; toplam istihdamın (ki bu rakam çalışanların ve işsizlerin sayısının toplamıdır) çalışabilir çağda bulunan aktif nüfusa oranı yüzde 53.3 iken bu rakam gelişmiş batı ülkelerinde yüzde 70 dolayında. Demek ki çalışabilir durumda olanların oranı da çok düşük. Bu da ister istemek istihdam piyasasının darlığına işaret ediyor.
Yukarıda altını çizmeye çalıştığımız istihdam üzerindeki yükler; ücretlerden alınan vergiler ile işçi ve işveren sosyal güvenlik primlerinin toplamını ifade ediyor.
Dünyanın zengin ülkelerinin oluşturduğu ve 34 üyesi bulunan OECD verileri bize bunu söylüyor. OECD tarafından henüz yeni yayımlanan bir çalışmada; OECD ülkelerinde eşi çalışmayan iki çocuklu bir işçinin ücretinden alınan vergiler ile işçi ve işveren sosyal güvenlik primleri toplamının işgücü maliyetlerine oranı hesaplanmış.
Şöyle bir tablo ortaya çıkmış:
Fransa % 40.5
Belçika % 40.4
İtalya % 39.9
Finlandiya % 39.3
Avusturya % 39.3
Yunanistan % 38.1
İsveç % 37.8
Türkiye % 36.9
OECD ortalaması % 26.7
Yeni Zelanda (en düşük) % 4.9
İrlanda % 9.5
Kore % 19.6
ABD % 20.7
Türkiye’nin altında Macaristan, Almanya, İspanya, Portekiz, Hollanda, Polonya, Japonya var. Hatta OECD ortalamasının bile altında yer alan Çek Cumhuriyeti, İngiltere, Danimarka, ABD, Kanada, Lüksemburg, İrlanda gibi ülkeler var.
Türkiye ise bu haliyle zenginler kulübünde, istihdam yüklerinde en üst sıralarda yerini korumaya devam ediyor.
Dilerseniz bu oranların daha iyi yorumlanması için bir açıklama daha yapalım.
Bu oranlar; her OECD ülkesindeki eşi çalışmayan iki çocuklu bir işçinin ortalama ücreti üzerinden hesaplanmış. Türkiye’de 2015 yılı ortalama ücreti 32.048 lira olarak belirlenmiş olup yıllık yaklaşık 10 bin euro geliri ifade ediyor. Oysa Türkiye’nin altındaki ülkelerin hepsinde kişi başına gelir Türkiye’nin birkaç katını gösteriyor.
Dolayısıyla bu yüklerle Türkiye’nin dünya rekabet liginde yerini alması imkansız. Onun için asıl gündem konuları bir dönebilsek diyoruz…