İstihdam verisi, ters köşe yaptırırken yeni bir altına hücum dalgası mı geliyor?
Fed’in uzunca bir süredir yürüttüğü sıkı para politikası bazı merkez bankası terimlerini de hayatımıza sokmuş oldu. Bunlardan biri şu an ülkemiz TCMB’sinin son PPK’sından da rahatlıkla çıkabilecek “higher for longer” (daha uzun süre daha yüksek) politika faizi anlamına gelen sıkı duruşun devamı; bir diğeriyse “soft landing” denilen ve maalesef OVP’de aksine bir dizi önlem alınmadığı takdirde ülkemiz için geçerli olmayacak yumuşak iniş, yani enflasyonu resesyonsuz düşürme olarak anılabilir.
JH’da Fed başkanı Powell’dan faiz indirimlerinin zamanı geldi mesajıyla artık eylül ayında Fed’in bir faiz indirim döngüsünü başlatacağını kesin olarak biliyoruz. Diğer taraftan Powell’ın bu kadar güvercin bir tonda olmasını beklemediğim gibi en azından her zaman olduğu gibi onun önünde giden piyasayı bir miktar frenleyici bir tutum sergilemesini beklerdim.
Meğerse Fed’in bir an önce gevşemeye ihtiyacı varmış (en az 818k fazladan istihdam yaratacak kadar)
Powell, JH’da konuşma yapmadan önce çarşamba günü, Çalışma Bakanlığı aylık bordro rakamlarının mart ayında sona eren 12 ayda iş büyümesini yaklaşık 818.000 fazla gösterdiğini açıkladı. Bu, işverenlerin o dönemde ayda yaklaşık 174.000 iş eklediğini, bunun daha önce bildirilen yaklaşık 242.000 iş hızından daha düşük olduğunu gösteriyor. Üstelik dahası da var; istatistik bürosunun bu veriyi yarım saat geç açıkladığı halde üç önemli Wall Street kurumuyla önceden paylaşmasında da bir beis görülmemiş olacak ki piyasalar, neredeyse bu durumu hiç umursamamayı tercih etti. Küçük bir araştırma yaptığımdaysa aslında bu büronun bu yıl şubat ve mayıs aylarında da benzer (zamanlama ve dışarıya bilgi sızdırılması) hareketler anlamında garip bir alışkanlığı olduğunu gördüm.
Seçimlere hummalı hazırlık sinyali
Her ne kadar ABD’de büyüme ve tüketim verileri fena gitmiyor olsa da istihdamda yaratılan bu devasa düzeltme belki de Powell’ın gevşeme iştahını açıklıyor açıklamasına da kasım seçimleri öncesinde olması farklı şeyleri de düşündürtüyor.
Bir ters köşe de Japon Merkez Bankası’ndan geldi; 5 Ağustos’un ertesinde faiz artış döngüsünü sonlandırdığına yönelik açıklamanın tam tersine bu defa artış sinyali vererek, üstüne üstlük küresel piyasalardaki dengesizliğe atıfta bulunmasını gerçekten tuhaf buldum.
Veriler sağlıklı değil, Fed’in ve BoJ’un muhteşem iletişimleri ve şeffaflıkları bir ileri bir geri mesajlarla aşınmış halde. O halde nereye bakarak öngörüde bulunacağız?
Elbette jeopolitik koşulların beslediği yeni jeoekonomik koşullara odaklanacağız. ABD’de kasım ayındaki seçim, Başkan Trump senaryosunda; düşük vergilerle daha da zorlanan bütçe ve ticaret kısıtları nedeniyle bir küresel stagflasyon riskini fiyatlarken, demokrat bir başkan senaryosunda ise o kadar rijit olmasa da yine de bütçe sorunu, Çin teknoloji kısıtları ve hafifçe parçalanan küreselleşme/ yapılanan bölgeselleşmelerle çok da fazla öngörülebilir olacağa benzemiyor.
Dönüşüm, altına hücum dalgası yaratabilir
Küresel ekonomideki jeopolitik kaynaklı bu dönüşümün sağlamasını piyasalar açısından altının dolar endeksiyle ilişkisinden (normalde ters korelasyonludur) çıkarabiliriz. Küresel finans krizi sonrasındaki dönemde altındaki kırılımlara bakıldığında; Çin’in yükselişi, Rusya Ukrayna savaşı ve küreselleşmeden çıkış olarak farklı dinamiklerin devreye girdiği söylenebilir.
Örneğin son yıllarda ABD tahvillerinden çıkarak, altın alımı yapan Çin’in öncülüğünde Rusya, Hindistan, Kazakistan hatta ülkemiz gibi bazı merkez bankalarının önemli bir altın talebi yaratması, küreselleşmeden çıkışın en belirgin hareketi olurken; altın, parasal ve mali dengesizliğin beraberinde getirdiği enflasyon riskine karşı hala en güvenli koruma aracı.
ABD faizlerinin düşecek oluşu ise mükemmel bir altına hücum hareketi başlatabilir ki bunun en bariz dayanağı da mevcut konjonktürde etkinliği sınırlı kalan ekonomi teorileridir.