İstihdam piyasasında part-time aydınlanması
İstihdam piyasasına ilişkin veriler ve hesaplamalar zaman zaman kafa karıştırıcı olabiliyor. TÜİK, gerçekleştirdiği anketler sonucu her ay istihdam verilerini bizlerle paylaşıyor.
Bu kapsamda hafta başında Nisan ayı istihdam verilerini aldık. Manşet rakamlarda çok büyük bir değişiklik olmamakla birlikte “Zamana Bağlı Eksik İstihdam” başlığında ciddi bir oyama var. Bu alt başlığın ne demek olduğuna ve bizim için öneminin ne olduğuna bakalım.
İşsizlik oranı Nisan ayında %8.5 geldi. Bu rakam Mart’a göre %0.1’lik bir düşüş olduğunu gösteriyor. Nasıl ölçülüyor peki? Ülkemizdeki toplam nüfus içinde 15 yaş ve üzerinde olanlar içinden okulda, hapishanede, kışlada vs olanları çıkardığımızda 15 yaş üstü kurumsal olmayan nüfusu buluyoruz. Yani bizim ana kütlemiz bu kadar, 65.8 milyon kişi. Peki bizim işgücümüz bu kadar diyebilir miyiz? İşte onu diyemiyoruz.
Çünkü bu kişilerin içinde çalışmak istemeyenler, iş aramayanlar, çalışamayacak durumda olanlar vs var. O zaman sadece emek arz eden ya da emeğini arz etmek isteyen kişileri almamız gerekiyor. Bu kişilerin toplamı da 35.7 milyon. Yani emek arz edebilecek durumda olanların sadece 35.7/65.8 = %54.2. Buna işgücüne katılım oranı diyoruz. Diğer bir ifadeyle 30.2 milyon kişi çalışmak istemiyor. Bu son derece yüksek bir oran. (Kadınlarda işgücüne katılım oranı %36.6 olduğunu hatırlatayım, belki de ilk bakılması gereken yerlerden biri burası.)
30 milyonu çalıştıramıyoruz
Zaten 65.8 milyon kişiden 30.2 milyonunu çalıştıramıyoruz. Peki çalışmak isteyen yani işgücünü oluşturan 35.7 milyon kişiden kaçı çalışabiliyor. 32.6 milyonu. Yani bu rakam Türkiye’deki istihdam edilen kişilerin toplam sayısı. (Kendi işini yapanlar da bu sayıya dahil) İstihdam edilen kişilerin sayısını 15 yaş üstü kurumda olmayan nüfusa oranladığımızda da istihdam oranını buluyoruz. 32.6/65.8 = %49.5. Asıl üretimde dikkate alınması gereken sayı bu. Bu oranı artırmak temel hedeflerden biri olmalı. Geriye kalan yaklaşık 3 milyon kişi çalışmak istemesine rağmen çalışamıyor. İşte bu gruba işsiz diyoruz. İşsizlerin de işgücüne oranlanmasıyla işsizlik oranını buluyoruz. 3/35.6 = %8.5.
Alternatif işsizlik oranları
Dikkat ederseniz hesaplama gereği işgücüne katılım oranı artsa ve biz şimdiki gibi bu kişilere iş bulamasak işsizlik oranı çok yükselecek. Çünkü paya ve paydaya mutlak olarak aynı sayıların eklenmesi pay daha küçük olduğundan nihai oranı yukarı çekecek.
TÜİK buna benzer bir hesaplamayı bizim için yapıyor. İşgücünde olmayan fakat; iş arayan ve kısa süre içinde işbaşı yapabilecek durumda olmayanlarla, iş aramayan ama çalışma isteği olan ve kısa süre içinde iş başı yapabilecek kişileri “potansiyel işgücü” olarak tanımlıyor. Bu grubun önemli bir kısmı iş aramış ama bulamadığı için ümidini yitirmiş ve artık iş aramayanlardan oluşuyor.
TÜİK’in verilerinden yola çıkarak yaptığım hesaplamada bahsettiğim potansiyel işgücünün yaklaşık 3.7 milyon kişi olduğunu buluyorum. Demek ki işsiz sayısından daha fazla “potansiyel işsiz”lerimiz var. Zaten bunları da dikkate aldığımızda işsizlik oranı bir anda %17.1’ yükseliyor.
Bir de “zaman bağlı eksik istihdam” var. Bunlar da haftalık 40 saatten az çalışan ama imkan olsa daha fazla çalışırım diyenler. Part-time çalışanlar bu grubun önemli bir kısmını oluşturuyor. Bu grup normalde istihdamın içinde. Sayıları da 4 milyon. Eksik istihdam ve işsizlerin toplamını işgücüne oranlarsak %19.7 buluyoruz. Bu oran Mart’ta %16.1’di. İşsiz sayısında bir artış olmamasına rağmen, eksik istihdamda olanlarda büyük bir artış var. Mart’ta bu gruptaki kişilerin sayısı 2.7 milyondu.
Atıl işgücü oranı artıyor
Şimdi soru şu; nasıl oluyor da bir ay gibi kısa bir sürede 40 saatin altında çalışan ama imkan olsa daha fazla çalışırım diyen kişi sayısı diğer birçok gösterge stabil giderken 1.3 milyon kişi birden yükseliyor? Ya tam zamanlı çalışanlardan yarı zamanlı çalışanlara ciddi bir geçiş oldu.
Ya da geçtiğimiz ay yarı zamanlı çalışan ve halinden memnun olan bir grup bu ay “tam zamanlı çalışsak daha iyi olacak” aydınlanması yaşadı. İlk ihtimal daha yüksek ama yine de izaha muhtaç bir veri. Nisanda martaa göre işbaşında olanların, mevsim ve takvim etkilerinden arındırılmış haftalık ortalama fiili çalışma süresinin 0.6 saat artarak 44.3 saate yükseldiğini dikkate alırsak veri bir miktar daha garip bir hal alıyor.
Eğer veri doğruysa toplam üretim kapasitesinde bir düşüş anlamına geldiğini de not edelim. Zira hem eksik istihdamı hem de potansiyel işgücünü dikkate alan “atıl işgücü oranı” da %24.1’den %27.2’ye yükseldi. İstihdam piyasasında güneşli günlerin sonuna doğru geldiğimizin sinyalleri geliyor olabilir.