İşte istikrar bu!

Alaattin AKTAŞ
Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ [email protected]

Amerikan filmlerinde sıkça duyduğumuz itiraz cümlelerinden biridir. Haksızlığa uğradığını düşünen Amerikalı ilk olarak “Ben vergisini ödeyen bir Amerikan vatandaşıyım” diyerek vatandaşlık görevini eksiksiz yerine getirdiğini vurgulamaya çalışır.

Vergi ödemek kutsal bir kavramdır çünkü, daha da ötesi vergi ödememek en büyük suçlardandır. Vergi almak da devletin en başta gelen görevidir. Yalnızca vergi değil tabii ki, yapılan bir hata, işlenen bir suç varsa ve bunun da bir yükümlülüğü vardır. Bu para cezası da olur, hapis cezası da. Devleti devlet yapan, suçluyu bulup, cezayı uygulayabilmektir.

Şımarık çocuklar vardır, ailelerinin tutumundan dolayı öyle büyürler. Yaptıkları hep yanlarına kalır, ne evde söz dinlerler, ne okulda. Suç işleme özgürlükleri olduğunu düşünürler hep. Nasıl olsa affedilecekleri beyinlerine kazınmıştır adeta. O yüzden de suç işlemekten hiç geri durmazlar. Sonunda da hep haklı çıkarlar, bu durum suç işleme dürtülerini artırır, “Nasıl olsa bir şey olmuyor” diye...

Ama bakın bu da istikrarlı bir davranış gelişmesidir sonuçta. Suçun cezalandırılması ve bundan hiç ödün verilmemesi nasıl “istikrar” işaretiyse, suça esnek bakılması ve zaman zaman af uygulamasına gidilmesi de “istikrar” işaretidir.

İşte bizdeki istikrar da ikinci kategorideki istikrardır.

Müjde, ama kime?

Saymakla bitmiyor doğrusu. Kaçıncı kez mali suçlarla ilgili yeni bir af paketi açıyoruz. En tuhafı da bu paket, “müjde” olarak nitelenebiliyor. Doğru, bu paket müjde, ancak kimin için müjde?
Herhalde yükümlüğünü zamanında, zorlanarak da olsa, borç para bularak da olsa, hatta bankadan kredi alarak da olsa yerine getiren için bir müjde söz konusu değil. Onlara olsa olsa nanik yapılıyordur, içten içe de “Enayiler” denilerek.

Trafikte emniyet şeridini kullanmak aklınızdan bile geçmiyor, ama bakıyorsunuz vızır vızır gidenler var oradan. İlerideki kazaya ambulans yetişemiyor, kimin umurunda. Peki o şeridi kullananlara bir ceza uygulanıyor mu, ne gezer. Ama zaten onlar, ceza söz konusu olmasa bile bir gün olay yerine zamanında yetişemeyen ambülansın bir yakınları için yol almaya çalışabileceğini düşünecek kadar zekaya bile sahip değiller ki. Kesilen ceza varsa, şimdi onu da affediyoruz; affediyoruz ki yapmaya devam etsinler, diye.

Affetmeliyiz zaten, ki işlediği suçtan dolayı insanlar ceza alıp “hayal kırıklığına” uğramasın. İşte istikrar budur!

Bir KOBİ, zar zor iş yapıyor, çalışanların primleri, üç kuruş vergi... İşletme sahibi tüm olanaklarını zorlayıp ödüyor bunları. Ama hiçbir ödeme yapmayıp, ödeyene bıyık altından gülen de var. İşte şimdi o da affediliyor.

Affetmeliyiz, affetmek de bir istikrar çünkü!

Bir sanayici. Üretiyor, istihdam yaratıyor, ihracat yapmak için çabalıyor. İyi kötü başarılı da oluyor. Ama kimi dönem zorluk da yaşamıyor değil. Yükümlülüklerini yerine getirme konusunda hassas. Ona da enayi gözüyle bakanlar, yükümlülüklerini yerine getirmeyenler var. Haksız rekabete yol açıyor böyleleri. Hele hele kayıt dışı çalışanlar var ki, onlarla rekabet etmek hiç mümkün olmuyor zaten. Kayıt dışı üretim yapanlar da, her şeyi kayıt altında olduğu halde neredeyse hiçbir ödeme yapmayanlar da affediliyor.

Affetmek büyüklüğün şanındandır ve affetmek de bir istikrardır!

Aman istikrar bozulmasın!

2003 yılından bu yana iktidarda olan AKP’nin şimdiye kadar girdiği onca seçimden galip çıkmasındaki en büyük etkenlerden biri olarak ekonomik istikrarı sağlaması gösterildi. Toplumun önemli bir bölümü, hükümet değişikliği olduğu takdirde ekonomik istikrarın bozulacağından endişe etti. Haklı olabilirler elbette. Gerçi ekonomik istikrardan ne anlamak gerektiği ayrı bir konu...

Şimdi bakıyoruz da, mali suçlara yönelik aflar da ekonomik istikrarın bir parçasına dönüşmüş durumda.

AKP dönemi; 2003’te, 2008’de, 2011’de, 2013’te değişik adlarla çeşitli af kararları alınmış. Bu kararların uygulama süreleri uzatılmış. Hatta öyle ki, daha önceki kararlar çerçevesinde yapılandırılan borçların taksit ödemeleri daha yeni bitmiş. Biri bitiyor, biri başlıyor yani. Daha önceki uygulamalardan yararlananlara, bu kez aynı olanağın sağlanmaması durumu var mı, o da yok.

Af uygulamaları AKP dönemine özgü bir durum değil elbette. Geçmişte de benzer kararlar uygulamaya konuldu. Ama hani tek parti iktidarı var, her istediğini yapabilecek güçte bir hükümet var. Yani böyle güçlü bir hükümete borçlu çevrelerin baskı yapması söz konusu olabilir mi?
Ağustosa ne kaldı, aman “istikrar” bozulmasın!

Yabancı hücumu!

Bu köşede 2 Haziran’da, “Başbakan Erdoğan’ın faizin yüksek oranda düşürülmesi yönündeki isteği karşısında, düz ekonomi mantığı, yabancı girişinin hızlanması gerektiğini söylüyor. Faiz şimdikinden aşağı çekilecekse, bu faiz düzeyinde yatırım yapmak karlı olur” diye yazmıştık. Bu görüşü 23 Mayıs’tan sonraki dönem için dile getirmiş, ancak kur değişiminin çok hızlı bir girişe işaret etmediğini de vurgulamıştık. Demek ki kuru başka etkenler o düzeyde tuttu. Çünkü, 23- 30 Mayıs haftasında yabancı yatırımcı Türkiye’ye adeta akın etti. 23-30 Mayıs haftasında yabancılar 1 milyar 337 milyon dolarlık doğrudan DİBS alımı gerçekleştirdiler, 588 milyon dolarlık repo yaptılar. Yabancıların söz konusu hafta aldıkları hisse senedi tutarı da 505 milyon doları buldu.

 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar