‘İşte bu klozetleri hep böyle yapıyorlar, abicim’
Bana Türkiye ekonomisinin en temel beş meselesini söyle deseniz, en başta mutlaka eğitim derim. Eğitim bir türlü halledemediğimiz temel derdimizdir. 1980 yılında Türkiye’de eğitimin ortalama süresi yaklaşık 2,80 yıl civarındaydı. 25 yaşın üzerindekilerin ortalama eğitim süresi 2000 yılının başında 4,8 yıl oldu. Aynı dönemde Kore’de 25 yaşın üzerindekilerin eğitim süresi 6,82 yıl’dan 10,46 yıla çıktı. 2010 yılından beri ise biz 6,5 yılda takıldık kaldık. Neredeyiz? Kore’nin 1980 yılındaki halindeyiz. Ne haldeyiz? Utanılacak bir haldeyiz. 25 yaşın üzerindekilere bakıyorum çünkü derdim çalışabilir nüfusun beceri seti ile alakalı. Nedir? Türkiye, çalışabilir nüfusun beceri seti açısından Kore’nin 1980’deki halindedir. Üzerinde bu kadar konuşulmasına, PİSA testi şu, bu denilmesine rağmen vaziyet böyleyse halimiz haraptır. Allah aşkına, son on yıla bir bakın: Son on yılda, Türkiye Cumhuriyeti Milli Eğitim Bakanlığı tam beş bakan eskitmiştir. Az gitmiştir, uz gitmiştir, dere tepe düz gitmiştir ve gele gele Kore’nin 1980’deki 7 yıldan az eğitim seviyesine ulaşmıştır. Bu nedir? Ayıptır. Ben bu beceri sahibi nüfus meselesini yeterince anlayamadığımız kanaatindeyim. Bugün size bundan ne anladığımı daha bir iyi anlatmak isterim. Aklımda, öyle atom mühendislerinden oluşan, roket biliminde ilerlemiş gençlerden kurulu bir işgücü yoktur. Ortalama beceri kapasitesinin artmasından bahsediyorum yalnızca. Gelin anlatayım.
Ama önce bir rakam seti daha vermek isterim. Vaziyetin nasıl bir beceriksizlik içerdiğini daha iyi görün diye bir rakam dizisi daha vereyim. Bu rakamlar 25 yaşın üzerindeki kadınların ortalama eğitim süresi ile alakalı. Orada daha Kore’nin 1980’deki halinde bile değiliz. 1980’de Türkiye’de kadınların ortalama eğitim süresi 1,64 yıl iken, Kore’de 5,42 yılmış. 2000 yılında bizimki 3,91 yıl olmuş, Kore’de ise 9,42 yıl. Şimdi biz vara vara 4,5 yıla vardık. Bakın 25 yaşın üzerindeki kadınların ortalama eğitim süresi açısından daha Kore’nin 1980 yılında olduğu yerde bile değiliz. Kötü yani. Şimdi Türkiye’de kadınların işgücüne katılma oranları neden dünyadan bu kadar daha düşük diye şaşırıyoruz. Ben bunun dinimizle değil, kadınların eğitim seviyesi alakalı olduğunu düşünüyorum. Bunun dinle alakalı olduğunu düşünenlere, 25 yaş üzeri kadınların ortalama eğitim seviyesinde, şimdilerde gele gele Malezya’nın 1980’deki haline ulaştığımızı da söylemiş olayım.
Ben beceri sahibi işgücünden yoksun olmanın nasıl bir şey olduğunu bir on yıl kadar önce yaşayarak öğrenmiştim. Onu da anlatayım. Galiba bizim eski evi yaptırırken olmuştu. Sıra evin banyo ve tuvaletlerindeydi. Malzeme zaten alınmıştı. Sonunda bir “usta” geldi, alınan duşakabinleri, klozeti filan takmaya başladı. Hava karardı. İş bir türlü bitmedi. Gecenin ilerleyen saatlerinde usta ne yapıyor diye bakmaya gittiğimi iyi hatırlıyorum. Banyoda hiçbir şey yerli yerinde görünmüyordu. Ortalık yangın yeri gibiydi. “Usta” en çok klozetle uğraşıyordu. Klozet, yerindeydi ama ne yaparsa yapsın, altından su sızdırıyordu. “Usta” uğraştı, uğraştı, en sonunda bana dönüp, “abi” dedi, “ben en son Moskova’da otel inşaatlarının banyolarına tam da bu klozetlerden monte ettim. Allah seni inandırsın tam bu markaydılar. Çok yaptım bu işi.” Sonra hiç utanmadan ekledi, “İşte bu klozetleri hep böyle yapıyorlar. Bunlar fabrikadan böyle geliyorlar. Altlarından su sızdırıyorlar.” Ne yaparsınız? Ben bir “Yok artık” dediğimi hatırlıyorum. Sonrasını hatırlamıyorum. İşte ortalama eğitim süresinin artması bu manada ele alınması gereken bir meseledir diye düşünüyorum ben. Ortalama eğitim süresinin artması demek, insanların hayatta karşılaştıkları problemlere çözüm üretebilme kabiliyetlerinin artırılmasıdır. Hiçbir şey olmuyorsa, “abi, bunları işte böyle yapıyorlar” demenin ötesinde bir bahane uydurabilme becerisine sahip olmaktır. Ben çalışabilir nüfusun ortalama eğitim süresinin artmasının yalnızca ileri teknoloji ile alakalı değil, hayatımızın her alanında yapılmakta olan her işin kalitesinin artması anlamına geldiğini düşünüyorum. Türkiye’de ortalama eğitim süresi artarsa herkes ne yapıyorsa, o işi daha iyi yapmaya başlayacak. Siyasetçiler dahil. O da ayrıca iyi sonuçta.
Şimdi siz beceri sahibi işgücü deyince, herkesin mühendis olmasını, yüksek öğretimden mezun olmasını anlıyor olabilirsiniz. Benim aklımdaki o değil. Ben ortalama eğitim süresinin bir bütün olarak yükselmesinin iktisadi sonuçlarının iyi olacağı kanaatindeyim 21 OECD ülkesi için yapılan bir çalışma, BBVA Research sitesinde duruyor. Buna göre, kişi başına ortalama eğitim süresi, kişi başına milli gelir artışının en önemli açıklayıcı değişkeni gibi duruyor. Ortalama eğitim arttıkça, kişi başına milli gelir yükseli yor. 1980’de Türkiye’de kişi başına milli gelir Amerikan kişi başına milli gelirinin yüzde 20’si kadardı. Şimdi bakarsanız, yine aynı yerde olduğumuzu görürsünüz. Aradan yıllar geçti. Türkiye büyüdü. Nurlu ufuklara yürüdü. 2023 hedeflerine filan koştu. Sonra geldik bugüne: kişi başına gelirimiz, Amerikan kişi başına gelirinin yaklaşık yüzde 25’i oldu. Bir Amerikalının beşte biriydik. Kırk yılda koştuk, hopladık, sallandık, yuvarlandık. Bir Amerikalının dörtte biri kadar olduk. O arada Kore bizim gibi orta gelirli bir ülke olmaktan çıktı, yüksek gelirli bir ülke haline geldi. 1980’de Kore’de kişi başına milli gelir Amerikan kişi başına milli gelirinin yüzde 20’si kadardı. Şimdi onlar yüzde 70’e dayandı. Ben işte buna yakınsama derim. Bizimkine ne denir? Patinaj yapmak elbette.
Böylece Türkiye niye patinaj yapıyor, bir nedenini biliyoruz. Milli eğitim bakanlığında ne yapacağınızı bilmiyorsanız, millet zenginleşemez. Türkiye, son on yıldır, milli eğitimde ne yapacağını bilmiyor. Millet zenginleşebilecekken zenginleşemiyor.