İşte böyle geçiyor günler

Faruk ŞÜYÜN
Faruk ŞÜYÜN ODAK [email protected]

Bir akşamsefası eksik kaldı... Çocukluğumun bütün çiçeklerini, ağaçlarını tek tek ekiyor, dikiyorum küçük bahçeme... Hanımeli, yasemin, şeftali, elma, erik, leylak, katırtırnağı, petunyalar, menekşeler, arslanağızları, şakayıklar, sarmaşık güller.. burada adını yazsam satırlar alacak onlarca bitki... Birileri bitiriyor, diğerleri çiçek açmaya başlıyor... Bahçeden salona misler gibi kokular yayılıyor...

Bir renk cümbüşüdür gidiyor... Akasyanın mor çiçekleri mi, pembeleşmiş çilekler mi, limonun çiçekleri mi, sulanmış toprağın ya da biçilmiş çimlerin kokusu mu.. hangisi daha güzel? Brugge'dan getirdiğim kekiklerin kokusu, Bozcaada'nın nanelerine karışıyor... Asmada bu yıl da üzüm yok... Gökçeada'nın sakız sardunyaları coştu... Bir köşedeki saksıda kişniş tohumları, diğerinde altınçilekler yeşillendiler... Her gün sayıyoruz: Bugün, 3 yaprak oldular...

Yunanistan'dan getirdiğim zeytinin yaprakları, çiçekten gözükmüyor; Almanya'dan aldıklarım ise hâlâ iklime uymaya çalışıyorlar...

Mersin'den gelen begonviller inşallah bu kez tutacak; Konya'nın gülleri çoktan balkon direğini sardı, kırmızı bir ormana dönüştürdü...

Her gittiğim kentten bitkiler alma sevdam, başarıyla devam ediyor... Hamburg'un dört yapraklı yoncaları aralıktan bu yana açtılar, şimdi kışı bekliyorlar... Yalnız bonzailerde başarısızım... New York'tan, Hamburg'tan, Madrit'ten, Paris'ten özel toprak ve gübreleriyle getirmeme rağmen yaşatamadım... Şimdilerde Ikea'dan aldığım zeytin için uğraş veriyorum, bu kez tecrübeli ve umutluyum...

Bebek (rottweiler köpeğim) bütün bu bitki kargaşasının yarattığı koku cennetinden mutlu, bahçenin kendine ait köşesinde durmaksızın havayı, yerleri kokluyor... Toprağı kazıp içinden bir şeyler bulup yiyor...

Riva (Riva'dan gelen kara kaplumbağam) uyandı ve mamalarını yemeğe başladı... Elmalar, salatalar, salatalıklar, yenidünyalarla bezenmiş kahvaltısını iştahla yutuyor...

Hayat, anlaşıldığı gibi akşamüzerlerinden itibaren geceyarılarına rağmen, (artan soğuğa, yağan çiğe aldırmadan) bahçede geçiyor.. sessiz, sakin, huzurlu... Artık, geceleri uçuşan yarasalarımız da var...

Mutfaktan yayılan pişirdiğim ekmeklerin kokuları da bu dünyanın cabası...

Sorun, her geçen gün sayısı çığ gibi büyüyen (neredeyse 40 yıldır böyle bu) kitapları koyacak rafları bulabilmek... Yukardaki girişe bir kütüphane bloğu daha koysam, bir süre için idare edecektir... Ama ya daha sonra?!

Elektronik kütüphanemde Türkçe olarak binin, İngilizce on binin üzerinde kitap var... Son günlerde e-kitap oluşturma yönünde epey zaman ayırıyorum...

Android, yine son günlerdeki gözdem... Samsung Galaxy Tab'ın ve yazılımın özelliklerini keşfettikçe programlarının keyfini çıkarma katsayım artıyor...

Annemin fotoğrafı, salonun bir duvarının tek resmi olarak beni izliyor... Onu her geçen gün daha çok özledikçe, kütüphanenin bir köşesinde duran gelinlik şapkasına, pudriyerine, dantelli siyah eldivenine, dua kitaplarına daha az bakıyorum... Kalbimde, beynimde kapladığı alan ise gittikçe genişliyor, daha bir o oluyorum...

Onunla konuşuyorum, beni koruduğunu, kolladığını biliyorum...

Bahçe kapıları, balkon kapıları hep açık...

Biliyorum ki gittiği yerden bir daha dönmeyecek, ama onun için kapılarım hep açık...

İşte böyle geçiyor günler...

Tüyap Kitap Fuarı'nın 2011 Onur Yazarı Ferit Edgü ile söyleşi için hazırlıklarımı bitirmek üzereyim... Hazırlayacağım kitap, fuar sırasında Füruzan, Cevat Çapan ve Doğan Kuban'ınkilerin yanında yerini alacak...

Ustalara Saygı'nın Beşiktaş Belediyesi yaz etkinliklerindeki programı da önümüzdeki günlerde belli olacak...

Kitap Dergisi bugün gazetenizle birlikte, "ehlikeyf"i ise Temmuz'da yine gazetenizle birlikte ücretsiz olarak alacaksınız...

Sanat bölümümüz Pazartesi, Salı, Cuma günleri, gazetenizin arka kapağının içinde, yani bu sayfada...

Evet, işte böyle geçiyor günler, bunlar benden haberler...

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar