İstanbul’u dinliyorum, ses vermiyor
Türkiye 2023’e hazırlanıyor.
İstanbul Boğazı’nın altına tüp geçit yaptık. Bir tane daha yapacağız… Üçüncü köprüyü bitiriyoruz, dünyanın en büyük havaalanı inşaatını yapıyoruz. Daha fazla tüp geçit, asrın mucizesi kanal projesi planlıyoruz. Bu satırları yazarken Osmangazi Köprüsü açıldı. Avrupa’nın 2’nci büyük, dünyanın 4’üncü en büyük asma köprüsü. Körfez’in iki yakasını bir araya getirdi. Artık, İzmir İstanbul arası 3 buçuk saat…
Biz yanlış yapmayız
Canlı bombayı kahraman polisle önlemeye çalışıyoruz. Kriz anında kontrolü elde tutmak için iletişimi kapatıyoruz. Olay yerine geçişi yasaklıyoruz. Vatandaş muhabirler canlı yayın yapıyor. Elimizde dünyanın hatırı sayılır büyüklükteki telekomünikasyon firmaları var, çok icatçıyız, inovasyon haftaları düzenliyoruz. Teknolojimizle vatandaşı dinliyoruz, gözetliyoruz. Teröristi dinleyemiyor, gözleyemiyoruz. Alınan istihbaratı değerlendiremediğimizi kabul etmiyor; “…hangi gün hangi saat olacağını nereden bilelim…” diye açıklama yapabiliyoruz. ABD, vatandaşlarına nokta atışı hedef gösteriyor: “Gelecek 20 gün içinde Atatürk Havalimanı’na gitme!” Yanlış yaptık diyemiyoruz, hep en iyisini biz yapıyoruz, ya olmasaydık diye korkutuyoruz.
Akıllı kentler
Atatürk Havaalanı saldırısı ardından “akıllı kent” literatüründe araştırma yaptım. Dünya kentleri değişik yönleriyle listeleniyorlar: En büyük, en yaşanır, en güvenilir, en zengin… gibi. Bunlara “akıllı” kent listesi de eklendi.
Uluslararası hizmet firması Deloitte’un, Akıllı Kentler Raporu’ndan uyarlayarak aktarayım;
“...Yenilikçi teknolojiler, yaşam alanlarının akıllı kentlere dönüşümünün itici güçlerinden yalnızca bir tanesi. İkinci temel kriter akıllı çözümlerin can damarı olan “veri”. Kent sakinlerinin gerçek ihtiyaçlarına değebilecek ve onlar tarafından anlamlı bulunacak akıllı çözümleri yaratmak için verinin gücünden faydalanmak en büyük zorluk ve temel zorunluluk. Nihayetinde, akıllı çözümlerin tamamı insan davranışıyla ilgili. Akıllı kentlerin üçüncü temel taşı, akıllı insanlar. İstihdam üzerine odaklanmak ve yetenek için yapılan mücadeleyi kazanmak, sürdürülebilir ekonomik büyüme için kritik...”
Akıllı kente kavuşmak için, geleceğimizi müteahhitlere teslim etmemek gerekiyor. Hayatımızın kalitesini yukarı doğru çıkan ve ormana doğru ilerleyen betonlarla hikayeleştirdiğimizde, adı gelişmişlik olmuyor. Dünya büyüklük sıralamasında beton/metrekareye henüz rastlamadım. Beton üzerinde yeşil bitmiyor gerekçe bu olabilir mi?
İnsan/cıl kentler
Köprüye ya da tüp geçide karşı değilim. Daha fazlası da olsun isterim. Bunun dışında kentin, istihdam yaratmasını, yeni mesleklere kucak açmasını, cazibe merkezi olmasını isterim. Akıllı kentin amacı coğrafyasında yaşayan halkın mutlu, güvenli, sağlıklı, refah içinde yaşam sürmesi. Gerisi teferruat.
Biz en büyük kent, en zengin kent, en güvenli kent, en akıllı kent listesine girmeye çalışırken, treni kaçırdık. Yeni bir kategori doğuyor: “İnsan/cıl kentler” (human cities).
İşimiz adetle, metrekareyle, yükseklikle, uzunlukla… Birimimiz metre, kilogram, litre, USD, TL, euro… Hayallerini, “en büyük olmak” için betona gömen bir halk olarak “insan/cıl kent” yaratma şansımız var mı?
En akıllısı Karaman
Türkiye nüfusunun yüzde 20’si İstanbul’da yaşıyor. İstanbul akıllı kentler arasında yer almıyor. Türkiye’nin ilk akıllı kenti Karaman’da inşa ediliyor... Karaman 242 bin nüfusa sahip. Kilometrekareye 27 kişi düşüyor. İstanbul’un nüfusu 14 milyon 657 bin. Kilometrekareye 2759 kişi düşüyor. (TÜİK 2015) Karaman, devlet eliyle akıllı oluyor, bu yolculuğunda törenler düzenlenmiş. Gazete haberlerini tarayınca şöyle açıklamalarla karşılaştım: “... Karaman sadece kültürel ve tarihi önemi ile bilinmeyecek, bundan sonra Karaman teknolojik altyapısı ile de Türkiye’nin en ileri şehirlerinden birisi olacak...”,
“...2023 vizyonu çerçevesinde Türkiye’nin bilgi teknolojileri ve iletişim alanında tıkanan damarlarını açmaya devam ediyoruz ve edeceğiz...”
Yaşanabilir mi, büyüyen mi
Karaman ne zaman dünya listelerine girer bilmiyorum. En yaşanabilir şehirler arasında Tokyo 1. sırada, Viyana 2, Berlin 3; Melbourne, Sidney, Vancouver, Helsinki, Münih, Zürih olarak liste devam ediyor. Araştırma kriterleri: Güvenlik/suç, uluslararası bağlantı, iklim/gün ışığı, mimarlık kalitesi, toplu taşıma, hoşgörü, çevresel konular, doğaya ulaşma, şehir dizaynı, iş durumları, sağlık ve proaktif politika geliştirme.
Bir başka araştırmada dünyanın en hızlı büyüyen kentleri listesinde yerimizi alıyoruz. 2-3-4 ve 9’uncu sıra bizim; İzmir, İstanbul, Bursa ve Ankara. Nüfus, iş kümelenmesi esas bu sıralamada…
En güvenli kentler
En güvenli kentler sıralamasında yokuz. Bu grupta olmak için dijital, sağlık, alt yapı ve bireysel güvenlik kriterleri var. İlginçtir dünyanın en güvenli kentleri Uzakdoğu’da. İlk üç, Tokyo, Singapur ve Osaka. Tokyo’nun nüfusu İstanbul kadar, Avrupa’dan listeye giren tek kent İsviçre’nin Zürih kenti, 10’uncu sırada New York…
Kent güvenliği tanımı, en basit anlamıyla, kentleri insan yapımı krizlere ve doğal afetlere karşı, esnek/dirençli hale getirmek. Kentler yalnızca IŞİD, Taliban, El Kaide, PKK ve benzeri grupların değil ayrıca uluslararası uyuşturucu kartelleri, insan ticaret ağları, silah kaçakçılığı ve sokak mafyası gibi grupların da tehdidi altında. Kentleri büyütmek marifet değil, marifet büyüyen kentleri yönetmek. Kentler büyüdükçe korunmasızlık da büyüyor.
Asker-polisten fazlası
Brookings ile JPMorgan Chase bir araya gelip “Securing Global Cities” (küresel kentleri güvenli hale getirmek) projesi çalışmışlar. Genç bir proje olmasına karşın prensipler özetlenebiliyor: Kent güvenliği silahlı kuvvetler ve polis güçlerinden fazlasını gerektiriyor. Hukuk sistemi, okullar, iş yerleri, STK’lar önemli aktörler. Anlık krizlerle başa çıkmak, tehlikeyi önceden sezmek ve zorlukları öngörmek. Şiddet ve aşırılıkçı hareketlere zemin hazırlayan şartların nasıl yönetileceği konusunda işbirliği yapmak.
Teknoloji şehir güvenliği için yeni fırsatlar sunsa da şiddet yanlısı ve aşırılıkçı yapıların hedeflerini gerçekleştirmek için de platform oluşturuyor. Şehirler esnek olmalı, değişen şartlara uygulama geliştirmeli. Dünya nüfusunun büyük bir kısmı kentlere taşınıyor, aslında yerküre küçülüyor. İletişim ve ulaşım teknolojileri bizi daha önce olmayan yollardan birbirimize bağlıyor. Yaşanabilirliğin sağlanması için çevrenin korunması, ekonomide çeşitlilik yaratılması, hizmet ve barınma seçenekleri sunulması, dengeli bütçe ve halkın kent yaşamı içinde alınan kararlara katılımı kaçınılmaz.
İstanbul sustu, ses vermiyor
14 milyonu aşan nüfusla İstanbul, Avrupa’nın en büyük kenti. Enerji ihtiyacı her yıl yüzde 45 artış gösteriyormuş. En büyük problemi ulaşım. Asıl sorunu göç. Ulaşım planlaması verimli değil. Afet zamanlarında kaçacak alan beton yapılar nedeniyle yok. Yollar var ama yetersiz. Otopark mafyada. Kent halkı güvensiz ve endişeli.
Orhan Veli, “İstanbul’u dinliyorum gözlerim kapalı” demişti, İstanbul suspus.