İstanbul

Dr. Hakan ÇINAR
Dr. Hakan ÇINAR SIRADIŞI [email protected]

Bir 6 Ekim'i, İstanbul’un Kurtuluşu'nu daha geride bıraktık. Valiliğin okulları tatil etmeyişi ile birlikte, coşkulu bir kutlama gerçekleşti dersek yalan olur. Son derece durağan bir kutlama ile 92. yıldönümü, İstanbul’la bütünleşmiş bir yer olan Taksim’de kutlandı. Kısaca İstanbul’un kurtuluş tarihçesine göz attığımızda, 24 Temmuz 1923 tarihinde Lozan Barış Anlaşması’nın ardından, 23 Ağustos 1923’ten itibaren İtilaf kuvvetleri İstanbul'dan ayrılmaya başladığını, son İtilaf birliğinin ise 4 Ekim 1923 günü Dolmabahçe önündeki bir tören sonrası şehri terk ettiklerini hatırlarız. Bu törende Türk bayrağını selamlamış ve ardından 6 Ekim’de Türk askeri, 3. Kolordu ile İstanbul’a girmiş. 4 yıl 10 ay 23 gün süren işgal de böylelikle sona ermiş. Yani, biz her ne kadar bu yıl pek de hatırlamadan geride bıraktıysak da, 6 Ekim, hem İstanbul hem de Türk tarihinde çok önemli bir gündür.

İstanbul’un tarihçesine değil, bugün geldiği noktaya biraz değinip “Ne olacak bizlerin hali?” demek istiyorum bu yazımda. Sıkça söylerim; çok kabaca bir bakış açısı ile, fiziki büyüklük olarak İstanbul, Türkiye coğrafyasının kırkta birine tekabül etmekte.

Ancak nüfus olarak bakıldığında ise, neredeyse dörtte birine sahip. Bu nüfusu ile birlikte aynı zamanda Avrupa’nın da en büyük şehri özelliği bulunan İstanbul, dünyada 6. sırada yer almakta. Toplam 40 tane belediyeye sahip İstanbul, dünyanın en eski şehirlerinden bir tanesi. Roma İmparatorluğu ile başlayan başkent olma vasfını, daha sonra Bizans İmparatorluğu, Latin İmparatorluğu ve Osmanlı İmparatorluğu’nda da sürdüren İstanbul, 1923 yılında bu bayrağı Ankara’ya teslim etmiştir.

İstanbul’un resmi kayıtlara göre nüfusu her ne kadar 14,5 milyon olarak görülse de, bizler bunu düz 20 milyon olarak kabul ederiz. Sebebinin de, gerek geçici, gerekse kalıcı (!) turistlere bağlı olduğu herkesçe malumdur. İstanbul, sadece bununla kalmayıp muhtemelen her gün de göç alan bir şehirdir, öyle ki, bugün 14,5 milyon görünen nüfus, 2000 yılında 8,8 milyon seviyesinde idi. İstatiksel verilere göre nüfusun yüzde 65’inin Avrupa, yüzde 35’inin ise Anadolu Yakası'nda ikamet ettiğini söylemek mümkün.

İstanbul, hiçbir zaman tarım ve hayvancılık şehri olmadığı gibi, madencilik de yine İstanbul ile anılamayacak durumdadır. Orman alanları koruma altına alınmış, çok sınırlı miktarda ormancılık faaliyeti söz konusudur. Peki bu kadar insan geçimini nasıl sağlamakta, insanlar neden sürekli olarak İstanbul’a gelmektedir; işte bu belki de en önemli konu. Elbette Türkiye’de bulunan yabancı sermayeli şirketlerin, finans kuruluşlarının pek çoğunun merkezi İstanbul olup üretim sektörünün de her geçen gün pahalılanan bu şehirden yeni adresler aramaya başlaması ile tam bir beyaz yakalı şehri haline gelen İstanbul, elbette aynı zamanda önemli de bir turizm merkezidir. İstanbul’da yaşam, hem kolaydır; hem çok zordur. Anadolu’daki kırsal kesimde yaşayan insanlar, çiftçiliği ve hayvancılığı bırakıp “Nasıl olsa her zaman para kazanabilirim” umudu ile İstanbul’a gelirken, bir yandan da var olan işlerine geri dönemeyecek şekilde uzaklaşmışlardır. Oysa ki, bu ülkenin önemli ölçüde tarım arazisi mevcut olup tarım ve hayvancılığa da çok fazla ihtiyacı vardır, ama buna rağmen göç önlenememiş ve bugünkü duruma ulaşılmıştır.

Haftaya tarıma değinmek istiyorum, bu hafta biraz İstanbul’u resmettim, çok fazla yorum katmadan. Her şeyin kapasitesi olduğu gibi şehirlerin de bir kapasitesi olduğunu unutmamak gerekir. Galiba artık İstanbul’un kapasitesi doldu, hatta taştı…

 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar